Kitap mı? Değil, aslında daha ziyade garip, şaşırtıcı, aykırı, soyut ve uçuk enstalasyonların kağıda dökülmüş sanat sergisi. Çağdaş kültürel veya sanatsal faaliyetleri sergileyerek, geniş kitlelerle buluşturmak üzere, bütün dünyada 200'den fazla bienal yapılır. Fatoş Üstek,
Beklenmedik Karşılaşmalar (
Mimarlıkla İlişki Bağlamında 2000'li Yılların Çağdaş Sanat Çalışmaları) kitabıyla sanat sergisi yapmış. Küratör titizliğiyle 50 değişik sanatçının farklı kentlerde yaptıkları çalışmalara yer verilen seçkide; yeni milenyumda son 10 yılın kent mobilyası kıvamındaki yerleştirme/enstalasyonlarını, mükemmel fotoğrafları ve yapanların açıklayıcı yazılarıyla beğenimize sunmuş. Üstek bu çalışmayı, "2000 yılından bu yana sergilenmiş, çevrelendiği mimari alanla kuvvetli ilişkiler kuran sanat çalışmalarından geniş bir seçki kurma girişimi," diye tarifliyor. İlk sözünde çok da güzel söylemleri var: "İnsanların yaşayacakları şehirleri seçmesi gibi şehirler de yaşayanlarını seçer. Bir şehri, diğerinden ayırt eden, o şehrin sesleri, fiziksel atmosferleri, kokuları ve yaşam ritmidir. Şehirler mimari iskeletlerdir; deneyimlendikçe cisimleşir, ete kemiğe bürünürler." Yüzde bin doğru. Parislinin 'Parisien', New Yorklunun 'New Yorker' olması gibi, kentle orada yaşayanın ortak bölenleri oluşuyor.
İKONİK GARİPLİKLER
Yeni trend, kent mobilyası; yaklaşımı ise şaşırtmak. Önceleri Çeliktepe'de yaşayanların bugün "Sapphire'in arkasında oturuyorum," demesi gibi bu ikonik gariplikler, farklı tarifler, katma değerler getiriyor kentlere. Büyük binalar yapamayanlar, yükte hafif, sanatsal pahada ağır objeleri oraya buraya serpiştiriyor, beklenmedik şaşırtmalarla farkındalık yaratıyorlar. Fatoş Üstek, şehirleri farklılaştıran, estetiğine, mimari silüetine katkıda bulunan, tabu taşlayan, anarşist eserleri derlemiş. Bunlar kimi zaman bizden birinin Amsterdam'da Canal Street'te üç katlı eski bir yapının her penceresinden iki boy uzun beyaz perdeleri dışarı sallandırması kadar naif olabildiği gibi, Brüksel'de Benjamin Verdonck'un gökdelen cephesine kuş yuvası oturtup, yedi gün 24 saat serçe hareketlerini taklit ederek yuvadan sarkıp, çevreyle iletişim kurması kadar güldürerek düşündürücüde olabiliyor. Londra Gelatin, ziyaretçilerin doğrudan katılmaya davet edildikleri, mimari eylem sahası. Hayward Galerisi'nin batıya bakan heykel terasını suyla doldurarak, ev yapımı birkaç sandal ve iskelede ziyaretçiler, kafalarına göre takılıyor. Tarihi binanın retorik yapısını ve davranış kodlarını dışlayan bir başkaldırı sergilemesi bu. Mönchengladbach Abteiberg Müzesi'nin yeni devasa girişi, belirsiz bir mekana ulaşan kara delik. Hollanda Tilburg'da kavşağa yerleştirilmiş bahçeli müstakil 'döner ev', trafiğin akış istikametinde, dairesel bir eksen etrafında tam dönüşünü 24 saatte tamamlıyor. Kontrplakla kaplanan bir başka kavşak da Rio de Janeiro'dan. Söyleyin kim unutabilir bu kavşakları? En iyisi daha fazla anlatmayayım bir tane edinip, gezin bu sergiyi. Kitap, Zorlu Center yayınlarından çıktı.
ÜNAL ÖZÜAK