Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

General amcalarım ve ben

Yazlık çevremizde, asker olan ile olmayan amcaları ayırt edebileceğim çok net bir kriter vardı. Şortunun altına muhakkak çorap ve makosen ayakkabı giyerdi general amcalar. Şortun altında çorap varsa, tamam derdim: "Bu bir general amca"

Bu yaz generaller için çok çok sıcak geçti... İlk kez sivil otorite bu derece YAŞ kararlarına hakim oldu.
Tepedeki dört komutan birden emekliye sevkedildi...
Ben generallerin 'terfi zamanları'ndaki sıkıntılarını bizzat görerek büyümüş biriyim, çünkü bizim ailenin yazlığı büyük ve önemli bir askeri dinlenme tesisinin hemen yanındaydı. Şimdi ailem maalesef benim yüzümden oradan taşındı... Dolayısıyla komşularımızın ciddi bir kısmı emekli ve muvazzaf generallerden oluşuyordu. İlkokul zamanlarımda tanımadığım yazlık sakinleri içinde de 'sivil' olanları hemen anlardım... Yazlık çevremizde asker olan ile olmayan amcaları ayırt edebileceğim çok net bir kriter vardı çünkü. Şortunun altına muhakkak çorap ve makosen ayakkabı giyerdi general amcalar. Şortun altında çorap varsa, tamam derdim: "Bu bir general amca." Benim babam da Kıbrıs'ta savaşmış bir Gazi Asteğmen olduğu için, küçüklüğümde çok sık bu askeri tesislere giderdik. General amcalar babamın yakın arkadaşı olduğu için, en iyi şekilde ağırlanırdık... Bu askeri tatil kampı her sene daha güzel bir hale gelirdi. Her sene yeni tesisler yapılırdı. Üstelik o kadar enflasyonist ortama rağmen fiyatlar neredeyse hiç artmazdı. Babam ve annem sürekli sivillerin böyle organizasyon yapamayacaklarını söylerlerdi, diğer devlet kamplarındaki işgüzarlıklardan bahsederlerdi. Ne yense ne içilse çok az bir para ödenerek çıkılırdı o tesislerden, her gün bir sinema filmi hem de ücretsiz oynardı. Orada kendimi çok zengin hissederdim, hiç param bitmezdi... O sebeple asker amcaları ve askeri kamp ortamını çok severdim. "Ordumuz tek düzgün şey bu ülkede," der dururdum... Yaşım büyüdükçe bu kampa gidiş gelişlerimde bir şey aklıma takılır olmuştu... Çok bariz biçimde generaller, subaylar ve astsubaylar birbirinden ayrı dünyaların insanları gibi bölünüyordu. Astsubayların plajına samandan şemsiyeler konmuştu, astsubay lokantalarında sandalyeler plastikti! Astsubay bölgesinde top oynanacak sahalar bile daha kalitesizdi. Yüksek rütbeli bir askerin oğlu geldiğinde, düşük rütbeli birinin oğlunu sahadan çıkartabiliyordu. Hiyerarşi, asker hanımları ve çocukları açısından da geçerliydi... Komşumuz olan bir general amcama bunu ilk ifade edip sorguladığımda değişik bir cevap almıştım. Bana kendisinin de bu bariz sınıf ayrımından rahatsız olduğunu söylemişti. Fakat subay/astsubay herkese aynı koşullar sunulduğunda da subaylar rahatsız oluyordu. "En iyisi astsubay tatil kamplarının ayrı olması," demişti bana. "O zaman bu aşağılamayı hissetmezler, kendi aralarında daha mutlu olurlar," demişti... TSK sistemini ilk sorgulamam böyle başlamıştı...
Yaz ayları birçok muvazzaf asker amca için her açıdan sıcak geçerdi... Bizim komşuların çoğu emekliydi ama muvazzaf olanlar da vardı. Dahası muvazzaflarla sürekli bağlantıdaydı birçok general amca. Askeri terfi sürecini aralarında epey espriye de dönüştürürlerdi... Terfi bekleyen bir tuğgeneral 'ya tüm ya güm' olurdu ağustos sonunda.
Apoletine ikinci yıldızı takıp tümgeneral olanlar ise terfi zamanı geldiğinde 'ya kor ya mor' olmak üzere tetikte beklerdi... Güm olup emekli edilen bir tuğgeneral ya da mor olup emekli edilen bir tümgeneral, adeta ruhen çökerdi, oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi masumlaşırdı birden emekli edilen o general amcalarım... O sebeple yaz aylarında özellikle de temmuz-ağustos aylarında askerler arası sürekli heyecanla bu terfi merfi işleri konuşulurdu... İtiraf edeyim, bu muhabbetleri dinlemek çok zevkliydi...
Lisenin son yıllarına girerken ben artık isim isim, kimi generalleri sormaya başlamıştım komşu emekli paşa amcalarıma... Tam 28 Şubat süreci zamanlarıydı. 90'ların ikinci yarısı... Bir yandan askerin sistem içindeki nüfuzunun çok arttığı zamanlardı. O nüfuz ve güç artışıyla birlikte terfiler meselelerinin daha vahşileştiği bir zamandı...
Personelci komutanlar mı, özel harpçiler mi yükselecek, harekatçılar mı, lojistikçiler mi hakim olacak, kim kimi tutacak, ne ayak oyunları dönecek hep konuşulurdu... Dahası bu 'asker içi' konuları tüm Türkiye konuşurdu o zamanlar. 'Ankara temsilcisi' denilen gazeteci türünün işi gücü bu konulardı. Şimdi Yeni Türkiye'yle beraber bu askercil gazeteciler de tarihe karışacak... Şimdiyse Cengiz Aktar'ın sıraladığı gibi şunlar gündemde:YAŞ ve MGK'nın kaldırılması, çift başlı yargı kepazeliğinin kaldırılması, askeri yargının adli yargıya dahil edilmesi, jandarma teşkilatının genelkurmay bünyesinden çıkartılması, askeri okul ve kurumlarda müfredatın baştan aşağı yeniden yapılandırılması; şeffaf bir sicil sistemi ve azami denetlenebilirlik; cadde ve meydanların milli bayramlarda resmi askeri kutlamalardan muaf tutulması; orduevleri ve askeri sosyal tesislerin hem kullanım hem iktisadi işletme anlamında sivilleştirilmesi; OYAK hisselerinin üyelere dağıtılması... Maalesef 2010'lu yılların yazları general amcalarım için çok sıcak geçmeye devam edecek...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA