Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

'Sözcükler bizi kör ediyor' olabilir mi?

'Söz' mü devrimcidir, 'sessizlik' mi? Sanırım bunun yanıtı zamana, mekana ve soruna göre değişiyor. Peki ya şimdi, yani günümüzde? Herkes o kadar çok konuşuyor, o kadar çok yazıyor ki. Peki ortada neden bir 'anlama' hali yok. Tam tersine herkes kafası kesik tavuk gibi. Her söze döndükleri, her söze inandıkları için mi? Yoksa sözün içi mi boşaldı? Yoksa söz öbekleri bizi standartlaştırıyor olmasın? Bizi kalbimizden, duygularımızdan uzaklaştırıp 'ortalamanın' içine sokuyor olabilir mi? Gündüz Vassaf, 'Cehenneme Övgü'de "Sözcükler bizi kör ediyor" demişti. Sözün bu kadar bol olduğu günümüz bir körleşme dönemi olmasın sakın! Belki de susabilsek kendimizi ve birbirimizi daha iyi anlayacağız. Belki de şimdi sessizlik daha devrimci!

***

Bu durum aşk içinde geçerli. Herkes sevildiğini duymak istiyor. Söze dökülsün istiyor. "Beni seviyor musun?" veya "Seni çok seviyorum!" Sanki bu sözcükler kullanılmasa aşkından şüpheye düşecek. Sanki duyuların, duyguların, dokunuşların bir dili yok gibi. İlla ki aşka çit çekmek istiyoruz, yetinmeyip çiti iyice cilalamak. Amenna. Lakin yukarıda da dediğim gibi her söz bir tanımlama, her tanımlama da biraz totaliter ve ortalama değil mi? "Herkes 'seni seviyorum' sözcüğü ile kendi biricikliğini anlatıyor," diye itiraz edebilirsiniz. Ben yine de aşkımıza bir standart getirmeye, ona bir çit çekmeye çalışırken; acaba daha büyük bir çitin, daha büyük bir standardın içinden konuşmuyor muyuz diye düşünüyorum. Ve sözü bunları bana düşündürten Gündüz Vassaf'a bırakıyorum. "Çok boyutlu, çok duyumlu deneyimimizi tek anlamlı, bir gizemsiz sözcüğe indirgediğimiz anda, bizi çevreleyen sonsuz zenginliği bozmuş, insanoğlunun hayal gücünü iğdiş etmiş ve totaliter bir düzeni zorla kabul ettirmiş oluyoruz. Dünyayı sözcüklere tutsak ettik. Bu süreçte, biz de kendi sözcüklerimizin tutsağı olduk."
***

Kentsel dönüşüm nedir? Dünyanın en önemli akademisyenlerinden David Harvey bu soruya şöyle yanıt vermiş: "Şehrin çevresinde yaşayan varlıklı sınıfların merkeze geri dönme isteğinden ibaret. Güvenli olmadığını söyleyerek terk ettikleri şehri geri almak istiyorlar." 20 yıl önce Zekeriyaköy gibi bölgelere çekilen zenginlerin son 10 yıldır şehrin merkezlerine, rezidanslara geri gelmesi düşünülürse Harvey haksız mı? Bu arada, son günlerde şehirleşmede geldiğimiz yeri çok iyi anlatan bir reklam var. Karadeniz şivesiyle konuşan, yerel kıyafetler giymiş bir kişi "Kentlileşiyuuuuuuk," diyor ya. "Müteahhit Cumhuriyeti'ndeki durumu, her şeyi özetliyor. Kentlileşmiyoruz, kentlileşiyuuuuuuk!
***

İçimizdeki Raci Tetik'ler: Faşizmin kitle ruhu olduğu kadar, 'Bekçi Murtaza'ları da vardır. Emir erleri, kraldan çok kralcıları, tetikçileri. tek dertleri efendilerinin emirlerini fazlasıyla yerine getirmektir. Kayıtsız şartsız itaat ederler. Herkesten de aynı itaati beklerler. Aslında zavallıdırlar. Ruhlarının ezikliğini ellerine geçirdikleri güç sayesinde başka ruhları ezerek gidermeye çalışırlar. 12 Eylül darbesinden sonra Mamak Cezaevi'nde tutsaklara insanlık dışı işkenceler yaptıran adam, Raci Tetik, Darbe Komisyonu üyelerinin "Hiç pişman değil misiniz?" sorusuna yanıt verdi: "Hayır, ben disiplin ve yönetmelik ne emrettiyse onu yaptım." Etrafınıza dikkatli bakın. Asker olmaları gerekmiyor. O kadar çok kraldan çok kralcı, 'Bekçi Murtaza', zavallı, o kadar çok Raci Tetik var ki!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA