Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUH YILMAZ

Komşularla 2.0 sorun: Dış politikada ne değişti?

Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun TBMM'de hükümetin Suriye politikasını anlatırken kullandığı "Ortadoğu'da değişim dalgasını yöneteceğiz" şeklindeki sözleri tartışmalara yol açtı.
Davutoğlu'nun konuşmasında Ortadoğu'da yeni bir düzenden bahsetmesi, Türkiye'nin bu düzenin hem "öncüsü" hem de "sözcüsü" olacağını ifade etmesi pek çok çevrede rahatsızlık yarattı. Peki, neden bu rahatsızlık? Bölgede gerçekten bir düzen sorunu var mı? Varsa eğer Türkiye ve Türk dış politikası bu değişimde nerede duruyor? Davutoğlu'nun sözlerinin iddialı olması, tartışmanın TBMM'de partizan bir şekilde siyasallaşmasını ve sertleşmesini de beraberinde getirdi. Bu ise bugün yapılması gereken dış politika tartışmasının önünü kapatıyor. Oysa Ortadoğu'da Arap Baharından sonra şiddetlenen asırlık yerli bölgesel düzen krizi, dış politika tartışmasının son derece ciddi ve çok-alternatifli yapılmasını zorunlu hale getiriyor. Ortadoğu'da yeni kurulacak düzene müdahil olma zorunluluğu, Türkiye'nin 2002-2011 arasında uyguladığı ve tüm dünyanın gıptayla izlediği 'Komşularla Sıfır Sorun' politikasında birtakım değişiklikler yapılması lüzumunu gündeme getirdi.
Dış politika yapıcılarına bu değişimin nedenini ya da değişimin nerelerde olduğunu sormak, bu konuda tatmin edici cevap beklemek de son derece meşru. Ancak tartışmanın kısırlığı bu tür ufuk açıcı soruların sorul(a) mamasına yol açtığı gibi, dış politika yapıcıları da ikna edici cevap bulmak yerine, bir şeyin değişmediğini söylemeyi tercih ederek, farklı imkânları tartışılamaz hale getiriyorlar. Bu ise sorunun çözülmesi yerine üstünün örtülmesine yol açıyor.

Komşularla sıfır sorun çöktü mü?

Davutoğlu'nun dile getirdiği 'yeni değişim dalgası' 2002-2011 arası dış politika tercihleri ile yönetilebilir mi? Eğer bu değişim dalgası yönetilecekse dış politikada neler değişmeli ya da değişti? Aslında dış politika yapıcıları, hiçbir şeyin değişmediğini söylemek yerine değişen politika tercihlerini açıklasa tartışma yön değiştirebilir.
Arap baharı öncesi Türk dış politikasının stratejik hedefi, bölgesel düzenin yeniden oluşmasına zemin hazırlayacak, AB tarzı bir ilişkiler ağını oluşturabilmek, bu amaçla para, mal ve insanların serbest dolaşımına dayalı bir politika geliştirmekti. Vizelerin kaldırılmasından ortak sanayi bölgelerine, üniversitelerarası akademisyen ve öğrenci değişim programlarından vergi sistemlerinin standardize edilmesine kadar atılan adımlar, bölgede ortak bir pazar, ortak bir kültür, siyasal coğrafya ve çekim alanı oluşturabilmek içindi. Böyle bir dış politika ancak istikrara dayalı düzende bir anlam ifade edebilirdi. Etti de. Bu politikanın ilk sonuçlarından biri, bölgesel düzenin değişime zorladığı İsrail'in, değişim yerine istikrarsızlığı tercih etmesiydi: Sonuç Davos ve devamında Mavi Marmara oldu.
Arap Baharı sonrası ise tüm bölge siyasal bir krize doğru yuvarlanırken, bölgede iç savaş, çatışma ve yönetim değişiklikleri, istikrar ortamını yok ederek değişimi zorunlu hâle getirdi. İstikrara dayalı başarılı dış politikanın, istikrarsız bir bölgede nasıl devam edeceği, Türk dış politikasının en büyük sorunuydu. Zira vizelerin kaldırılmasının anlamlı olması için turizm, vergi standardizasyonu için ticaret gerekir. Oysa bölgesel kriz bu imkânları tüketerek, yeni sorunlar oluşturdu. Sadece Türkiye değil, Ortadoğu siyaseti yürüten tüm bölgesel ve küresel güçler aynı sınavla karşı karşıya kaldılar. Bu nedenle de Arap baharı sonrası Türk dış politikasının stratejik hedefini sabit kılarak, uygulama alan, siyasa ve tedbirlerini çeşitlendirerek, ülkelere göre ayrı politikalar geliştirmesi, yeni tedbirlere başvurması tarihi bir zorunluluk olarak ortaya çıktı. Kısaca Davutoğlu'na sorulan "ne değişti?" sorusunun cevabı tek kelimedir: Her şey!

Komşularla 2.0 sorun

Arap Baharı öncesi istikrara endeksli dış politikanın hedefi bir asırdır bölgede kurulamayan yerli bir bölgesel düzen tesis etmekti. Hedef aynı kalmak kaydıyla, Türkiye'nin önüne risk ve imkânları aynı anda barındıran bir istikrarsızlık düzeni çıktı: Arap Baharı. Sadece bir konuya yakından bakılırsa Arap Baharının Türkiye'yi nasıl zorladığı daha kolay anlaşılır: Arap Baharı öncesi bölgede yönetimler ve halklarla muhatap olan Türkiye, Arap Baharı sonrası Ortadoğu'ya egemen olan muhalif ya da rejim yanlısı, para-militer, silahlı, yarı-çete yapılarıyla da muhatap olmak zorunda kaldı. Tüm bölgedeki istikrarı tehdit eden, her tür uzun vadeli politikayı baltalayan bu güvenlik sorunu önceki döneme ait yumuşak gücün sınırlarını gösterdi. Mısır'da Baltacılar, Suriye'de Şebiha, Libya'da Bingazi kaynaklı silahlı gruplar olarak ortaya çıkan bu gruplarla mücadele etme, bunları idare etme ve bunların da olduğu bir Ortadoğu'da tüm dengeleri ve muhataplıkları yeniden ele alma ciddi bir meydan okumadır.
Buna benzer yeni sorunlar, Türkiye'nin önceki dış politika tercihlerine yenilerini de ekleme zorunluluğunu doğurdu. Yeni durum, Türkiye'nin 'herkese eşit mesafede' duran siyasetini sürdürülemez hâle getirdi. Özellikle bölgedeki İran, Suriye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin para-militer grupları dış politika enstrümanı olarak kullanarak giderek sertleşmesi, Türkiye'yi tercihe zorladı: Türkiye, ya sıfır sorun politikasını yeni döneme uygun tedbirler geliştirerek dış politikaya entegre edecek ya da Ortadoğu'daki bölgesel düzen mücadelesine seyirci kalacaktı.
Bir başka deyişle önceki dönemin düsturu olan 'temiz elle' dış politika yaklaşımı artık sorun çözmek bir yana, 'dostları küstüren, düşmanları sevindiren' bir çaresizlik olarak algılanıyordu. Türkiye'nin Libya'da bazı gruplara silahlı eğitim verdiği iddiasının basında yer alması, bu konuda bazı kararların alındığının işareti olarak okunabilir. Bu nedenle stratejik hedefi aynı ancak enstrümanları değişen, çeşitlenen, dönüşen bu dış politika, "Komşularla 2.0 Sorun" politikası, yani eski politikanın yenilenmiş ve zenginleşmiş hâli olarak ortaya çıktı. Bir başka deyişle, sert tedbirleri de içeren "2.0 Sorun" politikası, tam da Ortadoğu'daki 'değişim dalgasına' ve yeni düzen mücadelesine verilmiş taze bir cevaptır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA