Osmanlı devleti açısından 1876 bir hayli zor geçmişti. Padişah Sultan Abdülaziz, Sadrazam ise Mahmud Nedim Paşa'ydı. Devlet büyük mali sıkıntı içinde, özellikle Bulgaristan'da çıkan isyanlarla meşguldü. Galata sarraflarından ağır faizlerle borçlanan devlet hazinesi, bunları ödeyemez durumda bulunduğundan acil askeri harcamalar için para bulamıyordu. Mahmud Nedim Paşa'nın Rusya sefiri General İgnatiyef'in akıl vermesiyle aldığı tedbirler milleti fakirleştirmekten başka bir işe yaramamış, ekonomik tedbir alırken kendisini zenginleştirdiği söylentileri yayılan Mahmud Nedim Paşa'ya tepki gittikçe büyümüştü. Rus taraftarlığı nedeniyle Nedim Paşa, 'Nedimof' lakabıyla anılır olmuştu. Rakipleri Mithat ve Hüseyin Avni Paşa'lar da Mahmud Nedim Paşa'yı yerinden etmek için, öğrencileri harekete geçirmeye karar vermişlerdi. İstanbul medreselerindeki talebeler el altından kışkırtılmışlardı. Bunlar arasında Rumeli'nin bilhassa Hersek ve Bulgaristan bölgelerinden olanlar, memleketlerinde geçen olaylar ve zamanında alınmayan tedbirler yüzünden binlerce insanın ölmesinden Mahmud Nedim Paşa'yı sorumlu tutmuşlardı. 10 Mayıs 1876 günü önce Fatih ve sonra Bayezid ve Süleymaniye medreseleri talebeleri, "Devlet ve memleketin hukuku ve istiklâli düşmanlar tarafından çiğnendiği bir zamanda dersle uğraşmak hamiyet ve dindarlığa uygun değildir. Müslümanlar her tarafta Hıristiyanların hakaret ve ezaları altında eziliyorlar. Buna sebep olanları ortadan kaldırmak şer'an hepimizin vazifesidir" diyerek Fatih ve Bayezid meydanlarında toplanmışlardı. Rus elçisine giderek, "Bir oğlum sensin, bir oğlum da Haydar'dır" dediği ileri sürülen Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi de öğrencilerin hedefindeydi. Bazı din adamları da mutassıp Müslümanları başlarında sarıkları ellerinde silahlarıyla Babıâli yani Hükümet binası çevresinde dolaştırmaya başlamışlardı. Gerginlik artmış, bundan rahatsız olan Hıristiyan esnafı kepenk indirmişti. Öğrencilerin Mahmud Nedim Paşa ile Şeyhislâm Hasan Fehmi Efendi görevden alınmadıkça dağılmaya niyeti yoktu.
Padişah Abdülaziz, Hersek ve Bulgaristan meselelerine çok üzülmüş ve havanın da güzelliğinden istifade ederek biraz dinlenmek için Ayazağa çiftliğine gitmişti. Öğrenci hareketini, burada haber almış hemen Yıldız Sarayı'na dönmüştü. Bir süre sonra Babıâli'deki öğrenciler Yıldız Sarayı kapısının önüne gelip isteklerini yinelemişlerdi. Bunları bir bölük askerle dağıtabilecek olan Abdülâziz, olayların daha da büyümesinden korkarak, Sadrazam'ı görevden alacağının sinyalini vermişti. Mahmud Nedim Paşa, kendisini kurtarmak için kendisine taraftar talebe ve hocalara bu gösterileri Mithat Paşa'nın hazırlattığını, kendilerinin sadece Şeyhülislâm'dan memnun olmayıp yerine Şerif Efendi'yi istediklerini anlatan bir dilekçeyi saraya göndermişti. Saray buna sıcak baktı ve yeni Şeyhülislâm'ın Şerif Efendi olmasına karar verdi. Ertesi günü Mahmud Nedim Paşa yeni Şeyhülislâmın gelmesini beklemek için Babıâli'ye gitmişti. Sirkeci'ye vardığında öğrenci kalabalığının bir gün evvelkinden daha fazla olduğunu görünce makamına büyük bir endişe içinde girmişti. Padişah Mahmud Nedim Paşa'nın azline karar vermiş ve kararı Sadrazam'a bildirmesi ve mührü alması için Başmabeyincisini Babıâli'ye göndermişti. Başmabeyinci, "Burayı hemen terk ediniz" deyince, Mahmud Nedim Paşa, korkuya kapılmış ve "Aman evlâdım, beni parçalarlar... Bana sahip ol!" diye yalvarmağa başlamıştı. Görevden alınan Sadrazam, telaşından çıkarmış olduğu ayakkabılarını bile giymeye vakit bulamadan yaya olarak Babıâli'den çıkmış, İran Elçiliği tarafından bazı talebelerin geldiğini görüp geri döndü. Elçiliğin alt tarafındaki dar sokağa sapıp aşağıda bir araba bularak iskeleye inmiş ve oradan da yalısına gitmeyi başarmıştı. Mahmud Nedim Paşa, Babıâli'den çıkarken kapının etrafında hazırlanan bazı kimseler tarafından da ayrıca yuhalanarak Sadareti'nden büyük bir rezaletle ayrılmış oluyor, öğrenciler ilk gerçekleştirdikleri eylemde kırıp dökmeden, kimseye zarar vermeden başarıya ulaşmış bulunuyorlardı.
Burak ARTUNER