Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Silivri izlenimleri (1)

Genç cumhuriyetin adliye müfettişleri Fuat ve Ferit beyler, Türkiye'deki cezaevlerini konu alan raporlarını, 24 Aralık 1931 günü Adalet Bakanlığı'na teslim ederler.
Rapordaki bulgular vahimdir: Tamamı koğuşlardan oluşan cezaevlerinde mahkûmlar düpedüz Orta Çağ şartlarında yaşamaktadır.
En büyük sorunlardan biri doluluktur: Mesela Kastamonu'daki 200 kişilik cezaevinde 597, İzmir'deki 500 kişilik mekânda ise 900 mahkûm kalmaktadır.
Sağlık
ve hijyen başta olmak üzere şartlar çok kötüdür: Birçok yerde nefes alacak, güneş görecek bir avlu dahi yoktur. Olanlara da mahkûmlar çıkartılmamaktadır.
Isıtma sistemi kurulmamıştır. Mutfak bulunmadığından yemekler koğuşlarda mangallar üzerinde pişirilmektedir.
Akşam 17.00 ile sabah 07.00 arasında koğuşlar kilitlendiği için mahkûmlar tuvaletlerini koğuşlarda bulunan tenekelere yapmaktadır.
Alışmamış bir insanın, koğuşların kötü kokusuna tahammül edebilmesi imkânsızdır.

Zindandan kampusa
Peki ya bugün durum nasıl?
Hükümetin fark yaratan üyelerinden Adalet Bakanı Sadullah Ergin cezaevi şartlarının son yıllardaki gelişiminden memnun olsa gerek ki... Bendeniz dahil, 11 gazeteden 11 gazeteciyi, geçen cuma, bilhassa Ergenekon ve Şike davaları nedeniyle gündemde olan Silivri Cezaevi'ne davet etti ve bizzat gezdirdi.
Sanayileşmiş, kentleşmiş ve bireyselleşmiş Batı ülkeleri, bedenin cezalandırıldığı bir sistemden, ruhun cezalandırıldığı bir sisteme çoktan geçmişti.
Bizim devlet bu alanda Batı'yı ancak şimdilerde yakalarken, siyasetçilerle infaz bürokratları, olumlu değişimi kelimelere yansıtmaktan mutlu oluyor:
Örneğin Silivri ve benzeri, tam donanımlı cezaevi komplekslerine, "kampus" diyorlar. Şartlara ve sayılara bakıldığında çok da haksız değiller:

İnfaz mimarisi
Silivri "kampusunda" iki kalp uzmanı istihdam edilen düzgün bir hastane...
Ayakkabı ve elleri özel cihazla dezenfekte ettikten sonra girilebilen... Bir kısmı mahkûmlardan oluşan ekibin; önlük, maske ve bereyle, ücret karşılığı çalıştığı... 11 bin kişiye hizmet edebilen kocaman bir mutfak...
Pişirilen ekmeklerin mahalle bakkalında, kurabiyelerin köşe başındaki pastanede rahatlıkla satılabileceği modern bir fırın...
Çarşafların, yastık kılıflarının "sakız gibi" temizlenip "jilet gibi" ütülendiği bir çamaşırhane bulunuyor.
Ayrıca eski tip, hangar benzeri koğuş sisteminden "yaşam ünitelerine" geçilmiş. Bir odada en fazla 3 kişi "yatıyor" ve bir ünitede en fazla 7 oda bulunduğundan, mahpus sayısı 21' i geçmiyor. (Tabii "isnat edilen suça göre" başka tip üniteler de var.)
Her ünitede, evlerdeki salonu andıran, TV seyredilen, çay-kahve pişirilen bir gündelik faaliyet alanı bulunuyor. Bu alanı kullanmak 24 saat serbest. Ayrıca hemen öndeki avluya çıkmak, dolaşmak, güneş görmek mümkün...
Not: Beni sinir eden Öfemizm (hüsni tabir) kültürü tüm sektörlerde yaygınlaşıyor. Lokanta ve otel müşterilerine nasıl artık misafir deniyorsa... Kampus tarzı cezaevlerindeki mahpuslara da, "yargı misafiri" diyenler çıkabilir; sakın şaşırmayın.
Yarın: Silivri'deki Büyük Birader(ler)... Sekse henüz zaman var... Ergenekoncuların kitabı...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA