Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

'Başkan babamız' Aziz Yıldırım

Büyük takım yönetimi konusunda tecrübesiz sayılan İsmail Kartal'ın Fenerbahçe'ye teknik direktör yapılmasına kuşkuyla bakıyorum.
Çünkü Fenerbahçe zor bir kulüptür. Seyircisi sabırsızdır. Art arda iki yenilgi alındı mı, tribünler homurdanmaya başlar. Moraller iyice bozulur, ondan sonra da toparlanmak kolay olmaz.
Bu yüzden Fenerbahçe Futbol Takımını genellikle yabancı hocalar çalıştırmıştır.
Çünkü yenilgi alındığında "Adamın bir bildiği var; sistem değişikliği yaparken ters ayakta yakalandı" denilerek vakit kazanılmıştır.
Kulübü yöneten başkanlar da, "Bu işin profesörü olan yabancı bir hoca getirdim, daha ne yapayım" diyerek paçayı kurtarmıştır.
Ayrıca yurt dışından yıldız futbolcu transfer edenler, yabancı hocaların o oyuncuları daha iyi idare edebileceğini ("gavurun dilinden gavur anlar abicim" muhabbeti) düşünmüşlerdir.
Yine de önyargılı olmamak gerekir: Futbol tarihinde kendisine verilen şansı iyi değerlendirerek çıkış yapan hocalar vardır. Fenerbahçe'yi iyi tanıyan İsmail Kartal da niye onlardan biri olmasın? İnşallah başarır!

Baştan ezik
Öte yandan İsmail Kartal, nasıl bir hoca olacağının sinyallerini basın toplantısında verdi. "Başkan Aziz Yıldırım'ın hocaların işine karışmasını" değerlendirirken söyledikleri benim için gayet manidar:
"Sayın Başkanımız bizim babamız gibi. Kulübün babasıdır. Bu kulübün başkanıdır. Zaman zaman antrenörlerin bazı eksikleri olabilir. Bunlar diyalog içinde çözülebilir. Ben bundan mutluluk ve gurur duyarım..."
Yani İsmail Kartal, daha baştan bütün ipleri Aziz Yıldırım'ın eline teslim etti. Bunu hangi düşünceyle yaptı? Bilmiyorum. Belki de "Direnmek boşuna; nasıl olsa işime karışacak" diye düşünüyordur: "Yaşım oldu 53... Hayattaki son şansım. Başarırsam yırtarım, başaramazsam zaten kimse beni suçlamaz."
Artık futbolla ilgili herkesin bildiği gibi Aziz Yıldırım, başkan seçildiği için kulübün kendisine verildiğini düşünüyor ve ona göre hareket ediyor. Kısacası tam bir "tek adam" yönetimi...
Tabii olayın bir de psikolojik yanı var: Aziz Yıldırım futbollu en iyi kendisinin bildiği kanaatinde. Ancak zaman ve mekân olarak her işe koşturması imkânsız olduğundan; diğer teknik veya idari yöneticilere tahammül etmek zorunda kalıyor.

Adeta krallık

Birisi dese ki... "Aziz Yıldırım rüyalarında kendini Süpermen gibi görüyormuş. Bir yandan kulübü yönetirken, diğer yandan teknik direktörlük yapıyor... Hatta taca çıkan topları havadayken kapıp anında Fenerli oyunculara atıyormuş..." Hiç şaşırmam.
İsmail Kartal tam da tek adamların duymak istediği bir dil kullanıyor: "Başkanımız bizim babamız..."
Bu söylemi, yetki ve sorumlulukların işi bilenlere dağıtıldığı, en tepedeki yöneticinin ise bir orkestra şefi gibi davrandığı modern organizasyonlarda duyamazsınız.
"Başkan Babamız" sözü, kongreyi kazandığı andan itibaren, kulübün "kullanım hakkını" da cebine koyduğunu düşünen, siyaset bilimci Maurice Duverger'nin tabiriyle "seçilmiş krallarla" dolu ortamlarda geçerlidir.
Neresinden baksanız tam bir "Bonne pour l'Orient" durumu. Ömrümüz böyle geçti.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA