Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Pazar notları: Atatürk'ün boyu posu!

Bir soru: Atatürk'ün boyunu upuzun, gövdesini hayli iri göstermek için çırpınan bir film ona bir "insan" olarak yaklaştığını iddia edebilir mi?

***

Atatürk'ün boyuna posuna nasıl yaklaştığımız konusu basit bir ayrıntı değildir. Hatta bana göre, Atatürk'ü nasıl kavradığımızı (daha doğrusu neden kavrayamadığımızı) en iyi anlatan şey onun boyu posu konusundaki takıntımız... Birkaç yıl önce Ankara'da Atatürk sergisi açılmıştı, bir de balmumu Atatürk heykeli vardı. "Atatürk sevgisiyle dolu" ziyaretçiler onun gerçek boyundaki (1.68) heykelini beğenmemiş, ona yakıştıramamıştı. Sergiyi düzenleyenlerin açıklamasına göre "ziyaretçilerin ikaz ve itirazları sonucunda" heykelin boyu 12 cm daha uzatılmıştı! (Buradaki "ikaz" sözcüğü insanı ürpertiyor, değil mi?)
***

Sevdiğinin boyunu posunu ölçüp duran ve bundan hiç vazgeçmeyen birinin sevgisine inanır mısınız? Biliriz ki, onun "hep ergen" zihni hayranlık basamağında takılıp kalmıştır. En fenası şu ki, hayranlık bir uçurumun kıyısıdır. Bir yanı sevgi, bir yanı nefret olan bir uçurum!
***

"Veda", bazılarının başından beri iddia ettiği gibi "Can Dündar'ın Mustafa'sına veda filmi" olamamış! Ama hâlâ "tatmin edici bir Atatürk filmi yapılabileceğine" inananlar varsa, onların bu inançlarına nihai biçimde veda etmelerine yol açabilir.
***

Aşka da doğarız... Bir bebek gibi... Ama hep bebek kalmak mümkün mü! Âşıklar "büyüyünce" aşk da büyür mü? Yok, yok! Bu soruyu kovalım kafamızdan gitsin...
***

Aa, bahar geldi işte! İçimde garip bir baş dönmesi, tatlı tatlı gülümseyen bir sevinç var. Ah Haşmet, hani takvime aldırmazdın? Baharın geldiğini havadan, ağaçlardan, kuşlardan ve kalbinde esmeye başlayan rüzgârdan anlardın hani? Bekle, azıcık daha bekle...
***

Genç kadın boynunu büktü ve "insan bazen ne aşk ne meşk istiyor" dedi; "tam doğru kelimeyi bulabilir miyim bilmiyorum ama insanın bazen tek istediği birazcık olsun övülmek, beğenilmek falan!" Güldük.. Galiba anlamıştım onu. Karşındaki sana "iyi ki varsın!" duygusunu hissettirmiyorsa, "seni seviyorum"ların pek anlamı olmuyordu. Böyle zamanlarda aklıma hep pek sevdiğim psikanalist ve düşünür Adam Phillips'in söyledikleri gelir: Phillips terapi için başvuran sadakatsiz çiftlerin çoğunda sadakatsizliği "affetme" duygusunun ağır bastığını belirtir. Çiftlerin asıl affedemedikleri şey bir tutumdur! Peki nedir o tutum? Birbirlerine hayatlarında ne kadar önemli bir yere sahip olduklarını hissettirmiyor oluşları...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA