Bir futbol takımını fanatiklik düzeyinde tutanları anlarım.
Galiba çağımızda insanlara tek kimlik sahibi olmak yetmiyor.
Biz "Anadolu Mozaiği" deyip dururuz.
Oysa her insan bir mozaiktir bu çağda.
Üst kimlikler, orta kimlikler ve alt kimlikler arasında gidip gelir kişilikler.
En hoşgörülü, en sabırlı, en kültürlü insanları aralarında Fenerbahçe ile Galatasaray'ı bağnaz bir yandaşlık içinde tartışırlarken görünce şaşırırsınız.
Oysa aynı insanlar farklı etnik kökenlerin ortak noktaları olduğunu vurgulamak için, gerekirse toplumun kemikleşmiş inançlarını yok saymayı da göze alabilirler.
Ama tuttukları takımın rakibi olan takımın taraftarları ile uzlaşabilecekleri hemen hemen hiçbir ortak nokta bulamazlar.
Ben uzun yıllardan beri Galatasaray'ı tutuyorum.
Çocukluk dönemimde ise İstanbulspor'u tutardım.
Çünkü babam İstanbul Liseliydi.
Sonra Galatasaray'ı tutmaya başladım. Aziz arkadaşım Faruk Süren Galatasaray'a Başkan olunca ve arkasından Galatasaray UEFA Kupası'nı alınca, Galatasaray'ı tutmak daha da anlam kazandı benim için.
Şampiyonluk sevinci
Cumartesi akşamı Beşiktaş'ın Süper Lig şampiyonluğunu kesinleştiren maçların sonuçları belli olunca da, sanki Galatasaray şampiyon olmuş gibi sevindim.
Öncelikle çok sevdiğim, bir dönem Sabah'ta birlikte olduğumuz ve "Takım Ruhu"nun ne olduğunu hepimize çok iyi anlatan Mustafa Denizli'nin başarılı olmasından ötürü çok sevindim.
Mustafa Denizli sevgili, saygılı, vefalı bir arkadaştır.
Onun spor yaşamında koştuğu maratonda, bundan sonra, aynı yıl hem Kupa hem de Lig şampiyonluğunun alevi ile taçlanmış bir zafer meşalesinin sorumluluğunu taşıması soluğunu güçlendirecektir.
Sonra Beşiktaşlı arkadaşlarımın bu şampiyonluktan ötürü ne kadar mutlu olduklarını düşünerek sevindim.
Beşiktaş'ın her maçında tüm randevularını iptal eden, televizyon karşısına kilitlenen Rauf Tamer'i düşünerek sevindim.
Sevgili Reha Muhtar'ı düşünerek sevindim.
O Reha Muhtar ki Beşiktaş uğruna şaraptan rakıya bir anda geçebilecek kadar tutkundur takımına.
Geçen hafta Vatan'daki köşesinde şöyle yazmıştı:
Şarap ve rakı
"Çarşı bir büyük meyhane haline gelmiş... Bütün masalar açıkta, masalarda siyah beyaz forma taşımayan bir tek Allah'ın kulu yok... Ordan siyah çekiliyor, burdan beyazla cevap veriliyor... Marşlar, şarkılar, gırla gidiyor... Bir de rakı elbette... Mehmet Barlas'ın kulakları çınlasın... Benimle rakı-şarap tartışmasına yanlış yerden girdi... Ben rakıya karşı şarabı savunurken deseydi ki 'Beşiktaş Çarşısı'nda da balon bardakta şarap mı içiyorsun?..'
O zaman ona derdim ki:
- Evet, rakının içileceği yerler de vardır... O yerler bir kadının karşısında romantik bir akşam yemeği değildir...
Ama Beşiktaş maçı öncesi Beşiktaş Çarşısı'nda beyaz peynir kavun eşliğinde rakı içilir... Karizma, adab-ı muaşeret ve ritüel öyle gerektirir...
Beşiktaş Çarşısı'nda rakı içilir..."
Evet... Karizmasının, adab-ı muaşeretinin ve ritüellerinin ayak izlerini şarap kadehleri ile rakı bardakları arasında arayan Reha Muhtar'ın mutluluğunu düşünerek de sevindim Beşiktaş'ın şampiyonluğuna.
Özetle ben Galatasaraylıyım ama Beşiktaşlılar mutlu olduğu için ben de mutluyum.