Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Bazı kafalarda istifham değil izdiham var...

Daha önce de yazmıştım.
Askerlik yaptığım Antalya'daki alayda çok genç bir subay "Kafanızda izdiham olduğunda gelip bana sorun" diye uyarırdı bizleri.
Onun "İstifham" ile "İzdiham" kavramlarını karıştırdığını anladığımız için, bu uyarısı ile ne demek istediğini bilirdik.
Aradan geçen yılların sonunda o genç subayın "İzdiham" kelimesini doğru yerde kullandığını düşünme noktasına geldim.
Çünkü Türkiye'deki pek çok insanın kafasında çok karmaşık yurt ve dünya olaylarını anlamaya dönük sorular yerine, yalan yanlış önyargıların ve saplantıların oluşturduğu "İzdiham" var.
Bu izdihamı Mısır'daki dramatik gelişmelere dönük yorumlarda da görmüyor muyuz?
Bazıları "Madem Mısır'da halk sokağa döküldü, demek bizde de olabilir" diye yaklaşıyor olaya.
Bazıları da "Mısır halkı Türkiye'deki özgürlükçü demokrasiye baktı ve biz de böyle olmak istiyoruz diyerek sokağa döküldü" şeklinde ele alıyor olayı.

İslam ve demokrasi
Kahire'nin kıraathanelerinde yaşamını geçiren Nobel'li Necip Mahfuz'a karşı, kendi ülkesinde hedef gösterilen Nobel'li Orhan Pamuk'u karşılaştıran pek yok.
Bir bölüm de suçu Mısır halkının dinine dayayıp "Despotlar İslam dünyasında ürer, İslam'la demokrasi bağdaşmaz ki" diye olayı yorumluyor.
Kimse Castro'yu, Kuzey Kore'nin Kim'lerini, Hitler'i, Stalin'i, Çavuşesku'yu falan düşünmüyor.
Bu izdiham sadece dünyayı yorumlamak konusunda yok.
Örneğin yeni bir Anayasa değişikliği yapmışsınız.
Bu Anayasa maddelerinde yargıya ilişki hükümler var ve sonuçta bunlara uyarlı yeni yasalar yapılacak.
Mesela Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurunun düzenlenmesi gerekiyor.
Ama kafalarında izdiham olanlar "İktidar yargıyı ele geçirmeye çalışıyor" diye çıkıyorlar hemen ortaya.

Durumdan memnunlar

Yargıda davaların birikip zaman aşımına uğramasına, AİHM'de Türk yargı kararlarının bozulma rekoru kırmasına bakılmıyor o anda.
İş siyasi taraflılık konusuna geldiğinde kafalardaki izdiham daha da yoğunlaşıyor.
Halkın seçimde destek verdiği bir siyasi partinin aktiflerini vurgulayıp, size göre yanlış olan taraflarını da eleştirmeniz adeta mümkün değil.
Bu izdihamın egemen olduğu kafalara göre zaten seçim kazanmak demokrasiyi inkâr etmek gibi bir şey.
Bütün bunlara da razı olabiliriz.
Ama bir de bu kafalardaki izdihamı "Siyasi külhanbeyliği"ne dönüştürenler var ki, işi bunlar daha da zorlaştırıyor.
Ya Ahmet Rasim'den ya da Refii Cevat Ulunay'dan okumuştum...
Eski İstanbul'un külhanbeyleri, esnaftan haraç almak için ilgi çekici yöntemler uygularlarmış.

Şişelerde ne var?
Örneğin işkembe çorbası satılan dükkânlardan haraç almak için külhanbeyler, içinde cıva bulunan bir şişe ile giderlermiş.
Dükkânın sahibi haraç vermeyi kabul etmezse çorba kazanına cıva dökerlermiş.
Cıva dibe çöker ve eğer işkembeler iyi temizlenmemişse dipteki birikintiler, kazandaki çorbanın yüzeyine çıkarmış.
Sonuçta çorbacı dükkânını dayanılmaz bir koku kaplarmış.
Siyasi külhanbeylerimizin genlerinde bu tür bilgilerin var olduğunu düşündürecek tablolara rastlamıyor muyuz?
Ancak bu güncel külhanbeylikte kullanılan şişelerde cıva değil doğrudan pislik var.
Faili meçhul cinayetlerden, cuntacılıktan, medya kartelinden, andıççılıktan arta kalan pislikler, siyasetin ve düşünce hayatının kazanına damlatılıp demokrasiden haraç isteniyor.
Yani işimiz çok kolay değil.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA