Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Britanya demokrasisinin sınavı...

İngiltere, gelenekleri ve yaşam biçimi itibarıyla, diğer Avrupa ülkelerinden çok ayrı bir yere sahiptir. Bu değişik geleneklerini de Britanyalılar her zaman vurgulamaktan ayrı bir gurur duyarlar. İşte o Büyük Britanya'da, başkent Londra'da kimsenin beklemediği bir sosyal gerilim, bir anda sokak savaşına döndü.
Başta polis olmak üzere güvenlik güçleri, tamamen olayların gerisinde kaldılar, ne olduğunu anladıklarında Tottenham semtinde onlarca ev, araba, çift katlı otobüs yanmış, dükkânlar yağmalanmıştı. Sadece üniformasının görünmesiyle insanların sakinleşmesine alışık, silahsız gezen İngiliz polisleri, kendilerini hiç umursamayan çok geniş sayıda kalabalıkla baş edemeyerek tümüyle yetersiz kaldılar.
İngiliz toplumu, geleneklerine bu kadar ters düşen bir ayaklanma karşısında ciddi bir paniğe kapıldı. Londra'da başlayan ayaklanma, bir anda Birmingham üzerinden başta Manchester olmak üzere Kuzey İngiltere'nin işçi kentlerine sıçradı. Polisiye önlemler artırıldı, Başbakan tatilini yarıda keserek krizi yönetmek için Londra'ya döndü ve patlama birkaç gün içinde yatıştı.
Aynı biçimde sokak ayaklanmaları, 1980'li yıllarda Sosyalist blok ülkelerinde başlamıştı. Sovyet tipi sosyalizmin sonunu da zaten bu direniş getirdi. O tarihten bu yana, halk kitleleri en beklenmedik zamanlarda, en beklenmedik ülkelerde bir anda sokaklara inebiliyor, çok ciddi şiddet içeren tepkiler ortaya koyabiliyorlar. Bütün bu olanlara karşı kamuoyunun tek bir sorusu var: "neler oluyor?"

İngiltere tek örnek değil
Fransa'da bundan dört yıl kadar önce, büyük kentlerin banliyölerinde çok benzer bir sosyal patlama yaşanmıştı. Gecede yüzlerce araba yakılan bu sosyal ayaklanmanın nasıl patladığı bilinemediği gibi, neden sona erdiği de anlaşılamadı. Fransa'da genelde göçmen kökenli çok genç ve gelecekten umutsuz bir kesim bu ayaklanmaların belkemiğini oluşturuyordu. İngiltere'de sokaklarda göçmen kökenli olduğu kadar, hiçbiri göçmen kesimden gelmeyen kişiler de bulunuyor. Hatta Türk ve Kürt göçmen kesim, kendi içlerindeki dayanışmayı kullanarak, yağmacılara karşı örgütlenebildi ve İngiliz medyasında da önemli ve sempatik bir iz bıraktı.
Neresinden bakarsak bakalım, Yunanistan'da olsun, Fransa'da olsun, İran'da olsun, Suriye'de olsun, İngiltere'de olsun sokağa inen kitlelerin ortak bir yönü bulunuyor. Hiçbiri gelecekten umutlu değil, hiçbiri var olan siyasi partilere güvenmiyor, hiçbiri de bu durumun sürgit devamına razı değil...
Demokrasiyle yönetilmeyen İran, Suriye, Yemen gibi ülkelerde bu sokak hareketleri toplumun neredeyse tümünü kucaklayabiliyor. Demokratik ülkelerde, durum çok daha karmaşık bir hal alıyor: İsrail, Yunanistan, Fransa, İspanya ve İngiltere'de insanların demokratik işleyişle ilgili sorunları olmadığını düşünürdük. Oysa varmış... Bu son sosyal patlamalar bize bunu gösterdi.

Yeni bir dünya için yeni fikirler
Bu gelişmeler, geçici krizlerin kötü yönetilmesinden kaynaklanan tahammülsüzlük tepkilerinin çok daha ötesine giden nedenlere sahip. İkinci petrol şokundan, yani 1979'dan bu yana, gelişmiş toplumlarda kronik işsizlik baş gösterdi ve toplumun en az nitelikli kesimi, daimi olarak istihdam piyasasının dışına itildi. Sosyal refah devletleri bu insanları tümüyle aç ve açık bırakmıyor doğal olarak... Ne var ki, toplum içinde yükselme umudundan tamamen yoksun, çağdaş zamanların paryaları olarak toplumun kıyısında durmaya mahkûm oluyorlar.
Batı dünyası diye adlandırdığımız ülkeler hiçbir zaman bu denli büyük üretim kapasitesine, bu denli zenginliğe sahip olmadı. Ne var ki bu devasa zenginlik, içte ve dışta bir türlü uygar biçimde paylaşılamıyor. Küreselleşme ile baş edebilecek bir uluslararası örgütlenme yok, ulus devletlerin de gücü yetmiyor... Gelişmiş ülkeler hem ekonomik olarak büyümek, hem de bunu sürdürülebilir biçimde kurgulamak zorundalar. Sosyal yapının da bu "sürdürülebilirlik" kavramında çok önemli bir yer tutacağı artık iyice belli oldu. Gelecek, daha katılımcı, daha evrensel, daha dayanışmacı, kısacası daha demokratik toplumlar istiyor. Tüm gelişmiş ülkelerin de, şu anda gösterdikleri "içine kapanma" reflekslerinden uzak, daha "evrensel" davranmaları gerekecek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA