2008'den beri cezaevleri "hatırlı" kişilerle dolup taşıyor. Bu vesileyle, "adil yargılama" konuları aydınlar tarafından tartışılmaya başlandı. Türkiye'de her zaman, hâkim, kolayca tutuklama kararı veriyordu; davalar, hep çok uzun sürüyordu. Önce askerler, ardından basın mensupları ve nihayet futbol yöneticileri hapse düşünce, gözler adalet mekanizmasına çevrildi; hak ihlâllerini fark eder olduk. Ama gene de ayırımcılık var. Deniz Feneri'nde bütün şüpheliler tutuklandı. Bekledim, bir Allah'ın kulu çıkıp, basma kalıp tutuklama gerekçesini eleştirmedi. Oysa Deniz Feneri, olsa olsa, bir "dolandırıcılık" olayı. Ergenekon ve Balyoz ise, rejime yönelik kalkışma, darbe teşebbüsü.
"Yandaş" denilen basından da itiraz sesi yükselmiyor. Aksine, Yargı'nın Deniz Feneri'ndeki uygulamaları, hukukun tabii süreci içinde görünüyor. Kimse, "Belgeleri cemaat koydu" da demiyor. Bir Ergenekon ya da Balyoz'da koparılan kıyamete bakın, bir de Deniz Feneri'ne...
Aramızdan hiç kimse, Deniz Feneri davasının avukatı olmaya soyunmadı.