Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NAZLI ILICAK

Basmakalıp eleştiriler, peşin hükümler... At bir slogan, topla taraftar

Eğrisini doğrusunu araştırmadan, sırf hükümete vurmak için eleştiri yapanlara doğrusu kızıyorum. Çünkü bu eleştiriler, peşin hükümler oluşturuyor ve zaman içinde gerçeği perdeliyor.
Birçok örnek verebilirim. Meselâ, "İnternete sansür geliyor" diye, yeri göğü inletmediler mi? Oysa, tercihe bırakılmış bir filtreleme sistemi söz konusuydu. Ben birçok yazıyla köşemden gerçeği anlatmaya çalıştım ama nafile! Zihinler bir kere esir alınmıştı. Düşünmeden, muhakeme etmeden inanmayı tercih ettiler. Hani nerede sansür? O yalanları yayanlar, ufak bir özeleştiri bile yapmadılar.
Bir başka örnek: "Yayınlanmayan kitaba sansür" iddiası. Sanki, Ahmet Şık'a yönelik operasyon, kitabın yayınını engellemek için yapılmış gibi gösterildi. Halbuki iddianameye göz atılsa, gerçek anlaşılacak. Mahkeme o kitabın Ergenekon örgütünün talimatıyla yazılıp yazılmadığını araştırıyor. "Nedim Şener vasıtasıyla Ahmet Şık yönlendirildi mi?" sorusuna cevap aranıyor. Bu iddia yanlış olabilir. Büyük ihtimalle, meslektaşlarımız beraat de edecektir. Ama, amaç, kitabı sansür etmek değil. Niçin hâlâ, bu bilgi kirliliğine dayanarak propaganda yapılıyor? Madalyonun diğer yüzüyle ise hiç ilgilenmiyorlar. Meselâ Nedim Şener, neden İstanbul'da Ergenekon operasyonunu yürüten İstihbarattan sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer'i sürekli hedef aldı? Hangi somut delile dayanarak, onu, Cemaat'in İstanbul'daki lideri ilân etti? (Posta gazetesinde, 31 Ağustos 2010'da, Şener şöyle yazmıştı: "Cemaat'in İstanbul polisindeki lideri kim diye Avcı'ya sordum. Bana, Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer ve İstihbarat Şube Müdürü Erol'un ismini verdi.") Bir kişiyi suçlamak için, zaten ona hasım olan bir polis müdürünün sözleri yeterli mi? İşin bu tarafı kurcalanmıyor. Ve bir başka soru: Niçin Hrant Dink cinayetinde ihmali görülmemiş olmasına rağmen, Nedim Şener, Yılmazer'i aklayan Mülkiye Başmüfettişlerinin 9 Kasım 2009 tarihli raporunu görmezden gelerek, onu, suikast ihbarını değerlendirmeyen kusurlular listesine koydu? Bu soruların sorulması gerekmez mi? Demek mesele, sadece, bir kitabın sansür edilmesi değil.
Aynı şeyi, virüs meselesinde de görüyoruz. "Oda TV'ye dosyalar virüsle yerleştirildi" iddiasını doğrulayan kesin kanıtlar bulunmamasına rağmen, ODTÜ'nün, Müyesser Yıldız'a ait bilgisayarın hard disk imajını inceleyerek hazırladığı bir rapor, "Bilirkişi virüs dedi" başlığıyla Birgün gazetesinde takdim edildi. Oysa ODTÜ, sadece kanaatini belirtmişti: "Digital bir belgenin kimin tarafından oluşturulduğu tesbiti yapılamaz. Bilgisayara, sahibinin isteği dışında dosya yüklemek mümkündür. Bilgisayara yerleşecek bir virüs, sahibinin bilgisi dışında çeşitli işlemler yapabilir. Bilgisayara dosya yükleyebilir... Anılan disk imajındaki dosyaların, bilgisayarda oluşturulup oluşturulmadığına, ya da hangi yollarla o bilgisayara aktarıldığına ilişkin iddianamedeki gibi kesin bir yargıya ulaşmak olanaksızdır. Teknik verilerin ışığında, UZMAN KANAATİ, 4 dosyanın bilgisayara virüs tarafından aktarıldığı ve zamanlamanın değiştirildiği yönündedir."
Görüldüğü gibi burada kesin bir hüküm değil, bir kanaat söz konusudur. Gerçeğe ulaşmak için, mahkemenin bilgisayar hard diskini bir bilirkişi heyetine yeniden inceletmesi gerekmektedir. Zira, hard disk imajı üzerindeki çalışmalar arzu edilen kesin sonuçları vermemektedir.
Son bir örnek: Deniz Feneri tutuklularının siyasi talimatla tahliye edildikleri iddiası. Oysa bir bakıyoruz, yeni gelen savcılar "tutukluluk devam etsin" istikametinde görüş bildirmişler mahkemeye. Sulh Ceza Mahkemesi tahliyeyi reddetmiş, 13. Asliye Ceza Mahkemesi, avukatların itirazını değerlendirerek tahliye kararı vermiş. Öte yandan, 16. Asliye Ceza Mahkemesi ise, Deniz Feneri'nden tutuklu diğer 2 kişinin tahliyelerini reddetmiş. Bu durumda, yargı mensuplarının farklı değerlendirmeleri söz konusu. Siyasi talimattan ziyade, vicdani kanaatlerin rol oynadığı ortada.
Olayın teferruatını incelemeden, basmakalıp eleştiriler yapmayalım derim. Zira o basmakalıp eleştiriler sloganlaşıyor, insanlar önyargılarla kutuplaşıyor. Medyada işin kolaycılığına kaçıyoruz. At bir slogan, topla taraftar... İşte bu yanlış.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA