Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kürtaj, devlet ve beden

Türkiye kendisini birdenbire hiç beklemediği kürtaj tartışmasının ortasında buldu. Başbakan bir çıkış yaptıktan ve bazı bakanlar kendisini destekledikten sonra geriye çekildi ve tartışma içten içe tüten bir seyre terk edildi. Kısa süre sonra yeniden alevleneceğinden hiç kimse kuşku duymasın.

***

Neresinden bakılırsa bakılsın çok zengin bir tartışma. Ben ilk açıklamayı duyduğumda Türkiye'de nihayet sistematik bir muhafazakârlığın teşekkül ettiğine kanaat getirdim. Bunu iki nedenden ötürü belirtiyorum.
Birincisi, kürtaj tartışması Batı muhafazakârlığının en kritik eşiklerinden biridir. Kürtajı tartışmayan, kürtaja karşı olduğunu belirtmeyen bir muhafazakârlığı Batı'da bulmak güçtür ve bu genellikle dinsel tonlu, renkli bir muhafazakârlıkla bütünleşir. Türkiye de o aşamaya geldi. Bugüne kadar sadece tıbbi bir mesele olarak görülen ve neredeyse hiç toz kopartmayan bu konu ansızın bir belirleyici parametreye dönüşüverdi ve bundan sonra da öyle olmaya devam edecek.
İkincisi, işin teorik yanı. O da iç içe geçmiş halkalar halinde gelişiyor. Bir yanda liberal doktrinin özgürlükçü pozisyonu var. Bu meyanda kürtaj bireysel seçimdir. Dileyen istenmeyen gebeliği bu yöntemle engelleyebilir. Öte yanda ise toplulukçu (communitarian) moralist/ otoriter tutum var.
***

Buradaki sorunsal devlet. Liberter yaklaşım devleti bireyi özgürleştirmenin aracı için sınırlı bir alanda kullanıyor kürtaj konusunda. Diğer taraf aynı araçları kullanmak suretiyle devleti kürtajı engelleyen bir mekanizma veya kurum olarak çalıştırmak istiyor. Bu modernleşmenin farklı pozisyonları. Dolayısıyla kürtaj aslında modernitenin iki farklı halini işaret ediyor.
Bütün bunların ötesinde çok daha kritik bir konu var: beden politikaları. Devlet dendiği zaman bunu iki şeyden ayrı düşünmek olanaksızdır: mekân ve beden sistemleştirmeleri. Siyaset, bin türlü şeyin yanında, son tahlilde bir mekân meselesidir. Mekâna nasıl hükmedileceği, mekânın nasıl ve kimin tarafından kullanılacağı sorunudur. İktidar ilişkilerinin tanzimi manasındaki siyaset ister istemez mekânın farklı çıkar grupları arasında nasıl pay edileceğiyle ilgilidir. Türkiye başörtüsü konusunu tartışırken aslında bunu yani mekânı tartışıyordu.
İkincisi beden. Her iktidar bedeni aktif ve pasif düzeylerde tayin eder. Bu kaçınılmazdır. Sağlık konusundan intihar girişimine kadar, doğum /nüfus meselesinden spor konusuna kadar devlet erki ve siyaset bedeni müdahale edeceği bir nesne veya varlık veya şey olarak görür. Ölüm mesela devletin tasarrufu dahilinde kalan bir hal olmak hasebiyle bu söylediğime dışsal değildir.
***

Bu karmaşık ama özünde daha liberal/ özgürlükçü bir anlayışla daha otoriter/ müdahaleci bir anlayış arasındaki gerilim kürtaj konusunda şimdi karşımıza çıkıyor. "Hıfzıssıhha"dan buraya geldik. Bir taraf bedene hükmedecek iktidarın bizatihi kişinin kendi iradesi olması gerektiğini söylüyor. Diğer taraf niyeti ne olursa olsun bu konuda otorite olarak devleti seçmek suretiyle bedeni bir üst erkin denetimi altına alıyor.
Modernitenin ve muhafazakârlığın laboratuvarı Türkiye!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA