Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Gündem kayması!

Başkentte güç mücadelesi öylesine sert cereyan ediyor ki Anadolu'daki asli mücadele gözden kaçabiliyor. Ankara'da, "erkler dengesi"ni yeniden tesis etme önceliği varken, Anadolu'da öncelik "ekmek dengesi"ni kurma üzerine. Bu yüzden siyasi konuların ekonomiyi gölgelediği öne sürülüyor.
Haklılık payı olan bu yakınma, esasen "öncelik sıralaması" ndan değil, "eşzamanlılık" gereğinden kaynaklanıyor. Bir başka ifade ile "gelişmiş ekonominin" ön şartının "gelişmiş demokrasi" olduğu unutuluyor. Yakıcı ekonomik sorunlar yüzünden sade vatandaş, "Bırakın bu kısır tartışmaları" diyebiliyor. Oysa kısır gibi sunulan o tartışmalar, ekonominin yapısal dönüşümünü yakından ilgilendiriyor. Eğer anayasa temelinde ele alınmazsa ne geciken adaletten şikayet hakkı olabilir ne de bir siyasi partiye kolayca kapatma davası açıldığında ülkenin görünümünün alt üst olmasından dem vurulabilir. Ülkedeki demokrasi kavgası, ekmek kavgasının alternatifi değildir. İkisi aynı anda sürdürülmelidir. Öyle ki devletin zirvesinde "ciddi" diye tanımlanan olaylar, ekonomiyi doğrudan etkileyebilmektedir. Hafta sonu Mehmet Acet'in sunduğu Başkent Kulisi Programı'nda sohbet ettiğimiz Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın bir aktarımı da bu gözlemi doğrulamaktaydı. Balyoz darbe planı iddiaları kapsamında tutuklamalar başladığında, muhtelif çevrelerden piyasa analistlerine "durum riskli" yönünde çok sayıda e posta gönderildiğini, Türkiye'ye yatırım yapanların tercihlerini gözden geçirmeye sevk edildiğini Babacan'dan dinledik. Babacan'ın, "Demokrasi içinde çözülemeyen bazı emelleri, başka kurumlardan elde etmeye çalışmak Türkiye'ye yazık etmektir" sözü bu açıdan da manidardı.

***

Bugünkü ekonomik ve siyasi tabloda, IMF faktörü de önemli bir yer tutmakta. Nitekim Stand By görüşmeleri şimdilik sonlandırılınca piyasada iki ayrı yorum uç verdi. Bir tarafta IMF ile stand-by seçeneğini yedekte tutanlar bulunuyor. Örneğin Bakan Babacan bu çizgide algılanıyor. Diğer tarafta ise "IMF ile yolları ayırmakta geç bile kalındı. IMF politikaları yüzünden Türkiye, düşük kur-yüksek faiz sarmalına girdi, üretim gücünü kaybetti, gereksiz reel faiz ödedi" tezini savunanlar yer alıyor.
Esasen uçlara kaymadan her müzakereyi özgün şartlarında değerlendirmek gerekiyor. Güncel pazarlıklar çerçevesinde, IMF ile Türkiye arasındaki farkın hayli küçüldüğünü söyleyebiliriz. (Hesaplamalarıma göre) 2010 yılı için GSMH'nin yüzde 0.5'i kadar fark söz konusu. Maddi karşılığı 5-6 milyar lira olan bu farkın siyasi karşılığı ise büyük.
Bürokrasiye hakim olan ekol, "IMF ile anlaşalım. Cari açık finansmanını rahatlatalım. Borç çevirme oranını düşürelim. Bankalarda fon bırakalım, bu yolla reel sektöre kaynak aktaralım, ekonomi hızla büyüsün" formülüne daha yakınken, AK Parti'de filizlenen ekol, IMF'siz de aynı sonuçların alınabileceğini savunuyor.
Orta Vadeli Programa göre, bu yıl yüzde 3.5 büyüme beklenirken, büyümenin fiiliyatta yüzde 4.5-5 aralığında gerçekleşmesi sürpriz olmayacak. 1-1.5 puanlık ekstra büyüme başarısı, Türkiye ekonomisinin dinamizmine mi emanet edilecek, yoksa IMF desteği ile mi sağlanacak? İşte bu tercih, önümüzdeki günlerde çokça tartışılacak. Üstelik bu tartışmaya yılın son çeyreğinden itibaren Merkez Bankası da "faiz kararları" ile katılacak. Yasası gereği enflasyon odaklı çalışan Merkez Bankası eğer ekonomideki canlanmayı iyi okuyamaz, faiz artırımlarına erken başlar veya dozunu ayarlayamazsa hedef tahtasına oturacaktır. Üstelik, işsizliğin had safhaya çıktığı, ılımlı toparlanma eğilimindeki ekonomide faiz yüzünden çarklar yavaşlarsa bunun sonuçları sandığa da yansıyacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA