Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Susurluk bir 'Özel Harp' operasyonu mu?

2009 önümüzdeki yılları da etkileyecek bir olayla bitiyor. Yıl bitiyor ama olay daha yeni başlıyor.
Ve gerçekten taşları yerinden oynatacak bir yüzleşmeyle karşı karşıyayız.
Yaklaşık 60 yıldır kimsenin üzerine gidemediği ama hep konuşulan gizli bir yapıdan söz ediyoruz.
Kontrgerilla... Bu yapının bilinen adı Özel Harp Dairesi.
70'li yıllarda sol siyaset, başta da CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit bu kurumu gündeme getirdi.
Sordu, soruşturdu ama ne yazık ki üstüne gidemedi.
O dönemin sağcı politikacıları ise tabanlarıyla iç içe geçen bu kurumu hep korudu. Tıpkı bugünkü CHP ve solun bir kesimi gibi...
Oysa 70'li yıllarda da, 90'larda da faili meçhul cinayetlerin hedefinde ağırlıkla hep bu kesimler vardı. Bu açıdan Susurluk sürecini yaratan 90'lı yıllara yakından bakmak gerekiyor. Bahriye Üçok'tan Uğur Mumcu'ya, laik aydınların ardı ardına öldürülmesi de, Adnan Kahveci'den Turgut Özal'a, Eşref Bitlis'ten Kürt işadamlarına, onlarca insanın suikasta veya bir kazaya kurban gitmesi de bir büyük operasyonun parçalarıydı.
Hiçbiri aydınlatılamadı.O günlerde bu kanlı saldırıların bir avuç mafyatik yapının işi olmadığını en azından hissediyorduk.
İstanbul Çınar Oteli'nden alınıp götürülen üç Kürt işadamı Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay'ın öldürülmelerinden sonra bu işleri kimin yaptığını sorduğum bir "derin ses" ilginç bir cevap vermişti:
"Bu piyasada dolaşanların hepsi göstermelik... Asıl işi yapanlar rütbeliler..." Doğrusu Abdullah Çatlılar, Özel Tim'ciler irili ufaklı mafyatik yapılar aysbergin görünen medyatik kısmıydı.
Bu da Susurluk'un aslında bir "Özel Harp" operasyonu olduğunu gösteriyordu. Öyle olduğu için de ne Meclis Araştırma Komisyonu üzerine gidebildi, ne de gerçek yargılama yapıldı. Zaten o dönemin kaba fotoğrafını çeken Kutlu Savaş'ın raporu da "Devlet sırrı" diyerek bunu öngörüyordu.
Bu inkâra, bu görmezlikten gelmeye karşın aslında her cinayet ve suikast olayında çok sayıda ipucu da vardı. Ama ne yazık ki o ipuçlarının işaret ettiği adresin üzerine kimse gidemedi. Alın Uğur Mumcu suikastını. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel 30 Ocak'ta Katar'dan şöyle bir açıklama yapar:
"Suçlular devletin avucunun içindedir."
Demirel hükümetinin İçişleri Bakanı ise İsmet Sezgin'dir. Bakan Sezgin'e Nokta dergisi muhabiri sorar:
"Haberden sonra, Ankara Emniyeti adrese gitti. Ama adres boş çıktı."
Sezgin'in cevabı şaşırtıcı:
"Hayır, boş çıkmadı. Yanlış biliyorsunuz. Bir devlet memurunun yeri çıktı orası..."
Acaba hangi devlet memurunun?
Bu sorunun cevabı hâlâ verilmiş değil. Verilmediğinin nedenlerini ise en çarpıcı biçimde bugün Meclis'te CHP milletvekili olan ve neden bu konuların üzerine gitmediğini merak ettiğim rahmetli Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu anlatıyor. Milliyet gazetesi, tarih 24 Kasım 1994:
"En yetkili kişilerin verdiği sözlere rağmen soruşturmanın sürüncemede bırakıldığı izlenimi doğmuştur. Soruşturmayı yürüten ilk savcı Ülkü Coşkun'un benim ifademi alırken söylediği, 'Bu olayı devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse bu iş çözülür' şeklindeki sözlerini de ayrıca vurgulamak istiyorum."
Tabii Güldal Mumcu'nun şu sözleri de unutulmadı:
"Bu olayın kimler tarafından ve nasıl gerçekleştirildiği, devlet örgütünün bir kısmının bilgisi dışında değildir."
"Devlet yapmıştır"
sözünden daha net ipucu olabilir mi? Bugün, Seferberlik Tetkik Kurulu Daire Başkanlığı'nda yapılan aramalar karşısında, "Ordu yıpratılıyor..." diyenlerin asıl bu geçmişe bakmaları gerekiyor.
Hangisi Ordu'yu yıpratıyor?
Hukuka ve halkına hesap vermek mi yoksa her türlü kirli ilişkinin içinde adının geçmesi mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA