Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Sövgünün bilimi

Tartışmalarda karşı tarafın mantığını sorgularken tutarsızlık yakalamaya bayılıyor, ama o arada sık sık sapla samanı karıştırarak büsbütün bulandırıyoruz kafaları.
Şimdi Arap Birliği'nin Şam'a ekonomik savaş ilanını eleştirirken soranlar var: "Sanki Suudi Arabistan çok mu demokratik?"
Hayır, çok otokratik. Ama Suriye yönetimi demokratik olmadığı için değil, kendi vatandaşlarını katlettiği için tepki çekmekte. Suudi Arabistan'da bahar başlar, insanlar ayaklanır, yönetim onlara ateş açıp binlercesini öldürürse, onun da üstüne uluslararası lanet yağar.
Suudi hükümdarına savcılık yapmayı denerken Şam diktatörünün avukatı kesilmenin anlamı yok.


***
Dün Kore'de en büyük zayiatımıza yol açan Kunuri cenginin altmışıncı yıldönümüydü. Olayı siyasal açıdan değerlendirerek "Amerika'nın yanında yer almışlardı" diye oradaki şehitlerimize yan bakmak da kafa şaşılığıdır.
Askerdi onlar. Niçin, nerede, kimin yanında bulundukları sorununun sorumluluğu o dönemin iktidarına aittir. "Asker sivil otoritenin hizmetinde olmalıdır" demiyor muyuz hep? Bir de "Gerçek namus insanın işini elinden geldiğince iyi yapmaya çalışmasıdır" demez miyiz?
Kunuri şehitlerimiz ve gazilerimiz içinde bulundukları ordu bozulup kaçarken sarıldılar, müthiş bir cesaretle dövüşerek ateş çemberini yarıp dünyaya askerlik dersi verdiler. Hepsini sevgi ve saygıyla anıyorum.
***
Bugün Mustafa Balbay'ın tutukluğunun bininci günü.
Yandaşları "Zulmü lanetliyoruz" diye toplantılar yaparken karşıtları darbeciliğin ne büyük suç olduğunu bir kere daha vurgulamaktalar.
Sapla saman lütfen, sapla saman!
Konu Balbay'ın suçlu olup olmaması değil, o sorunun yanıtının bin gündür alınamaması. Yargılama sorumlularının işlerini iyi yapıp yapmadıkları.
Suçluysa verilsin cezası artık. Değilse aklansın. "Yargılamayı makul sürede tamamlamaya gücümüz yetmiyor" mu denilmekte? Öyleyse tutuksuz yargılansın. Aklını peynir ekmekle yiyip kaçacağı mı düşünülüyor? Kaçarsa kaçsın. Ne zararı olabilir kaçaklığının?
Bin küsur günlük tutukluluk ayıbının topluma saldığı zehir öyle bir sanal zarardan bin kat tehlikeli.
***
Bir çetin tartışma konumuz da sövgü. Özellikle Meclis'te ağızlar bozulunca söven kınanıyor, sonra kınayan kınanıyor, kınayanı kınayan kınanırken "Doktor nerede?" noktasına geliniyor.
Geçen hafta konuya ışık tutan bir doktordan ferahlatıcı haber alındı.
Opyoit diye bir şey duymuşluğunuz var mı? Beyinde aktif duruma gelince morfininkine benzer acı azaltıcı etki yapan bir kimyasal madde bu. İngiltere'nin Keele Üniversitesi profesörlerinden Dr. Richard Stephens acı uzmanı. Öğrencilerin ellerini buzlu suda ne kadar tutabildiklerini ölçmek gibi deneylerle insanların dayanıklılığını inceliyor.
Bilim dünyasına sunduğu raporda açıklandığına göre sövmek beyinde opyoitleri harekete geçiriyormuş. Canı yanan, gerilen, başkalarına sertleşen denekler ana avrat dümdüz gidince gevşiyor, acıya ve birbirlerine çok daha kolay katlanır duruma geliyormuş.
Bizde "Sövmek ruhun yelpazesidir" sözü var ya; onu doğrulayan bir gerçek anlaşılan.
Peki, bu bilim bulgusuna dayanarak Meclis'te, medyada, günlük yaşantımızda hoşgörü dozunu artırma uğruna "Ağzınızı bozabildiğiniz kadar bozun" mu diyeceğiz? O kadar basit değil maalesef.
Profesör opyoit etkisinin ancak deney gibi nadir durumlarda devreye sokuldukça geçerli olduğunu, küfretme âdet haline getirilince tavsadığını bildiriyor.
Ona göre, sövgü kotalarımız idareli kullanıla!






Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA