Bir gerçeğin adını koyalım: Rusya'nın desteği ya da en azından "Olur"u sağlanmadıkça Suriye krizine uluslararası hukuk çerçevesinde çözüm bulmak çok zor.
"Uluslararası hukuk çerçevesinde" vurgusuyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi şemsiyesi altındaki bir çözümü kastediyorum.
Ne var ki, Rusya bugüne kadar Güvenlik Konseyi'ndeki tüm girişimleri ve karar tasarılarını engelledi.
Vetolarını bir açık gerekçeye dayandırdı: Rejimin dışarıdan silahlı müdahaleyle değiştirilmesi uluslararası hukuk ilkelerinin çiğnenmesi anlamına gelir. Moskova'nın bu diretmesinde elbette Libya acı örneğinin de etkisi var.
Bir de gizli gerekçeye: "Dostunu satmak" sendromu.
Suriye'deki Baas rejimini terk edersek, bundan böyle hiçbir ülke Rusya ile müttefikliğe yanaşmaz. Çünkü güvenilmez, yarı yolda terk eden bir devlet gözüyle bakar Rusya'ya.
Suriye dünyada Rusya'nın askeri üsse sahip olduğu tek ülke. Böylesine önemli bölgedeki üsten de, o üs sayesinde Şam'la kurduğumuz stratejik ilişkiden de vazgeçemeyiz.
Esad sonrası dönemle ilgili hiç kimsenin somut bir vizyonu yok. Bu belirsizliğe rağmen bizi menzili ve rotası meçhul bir yolculuğa sürüklemek istiyorlar. (Not: Gerçekten de Batı ülkelerinden hiçbiri üç basit soruya, "Suriye rejimi ne zaman yıkılacak", "Nasıl yıkılacak", "Daha sonra ne olacak" sorularına net ve inandırıcı yanıt veremiyor.)
Müslüman Kardeşler'in Suriye'de de iktidara gelmesi, Rusya'nın Ortadoğu'daki hayati çıkarlarına son derece olumsuz etkiler yapar.
Ve nihayet, büyüklüğü, ağırlığı ya da gücü ne olursa olsun dünyada hiçbir ülkenin sırf hoşuna gitmiyor diye şu veya bu rejimi devirmeye hakkı olamaz. Derdimiz sadece Beşar Esad değil, bir ilkeye saygı. Bugün Suriye'de rejim değiştirten yarın Rusya'da da aynı şeyi yapmaya kalkar.