Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Türkiye'de basın özgürlüğü..

"Mr. Erdoğan'ın makama yerleştiği 2003'ten bu yana, o ve partisi Türk toplumunu daha iyi yönünde değiştirdiler. Kökeni İslam olan bir partinin, dini özgürlükleri geliştirerek demokrasiyi güçlendirebileceğini gösterdiler. Politize olmuş asker üzerine sivil kontrolü koydular."
Bu satırları, New York Times'in baş yazısından aynen aldım. Sayın Başbakan, Times baş yazarının, bunları Türk medyasından yanlış haberler alarak kaleme aldığını aklından bile geçirmez sanırım.
Şimdi ayni yazıdan başka satırları naklediyorum..
"Son zamanlarda, pek çok ülke halkının özgürlük istemeye başladığı İslam dünyasında, demokrasiyi yüreklendiren bir model olarak ortaya çıkan Türkiye'de hükümet, şimdi bu değerlere, gazetecileri Başbakan ve onun yönetimine yönelik eleştiriler konusunda susmaya zorlayarak, ihanet ediyor."
Nedim Şener ve Ahmet Şık isimlerinin de tutuklu gazeteciler listesine alınmasından sonra hemen tüm demokrat dünyada fırtınalar koptu. Avrupa Parlamentosu çok sert bir rapor yayınladı. Amerika'da hemen tüm ciddi gazete ve dergilerde, daha sert eleştiriler yazılmaya başlandı.
Şimdi, tüm bunların sebebi Türk medyasından kaynaklanan yanlış haberler olabilir mi?.
Sözü geçen yabancı gazete ve dergilerin, hemen tümünün yıllardır İstanbul'da yaşayan muhabirleri var. Türkiye hakkındaki tüm güzel haber ve yorumları, yıllardır onlar yazdılar.
O sert raporu hazırlayan Avrupa Parlamentosu'nu oluşturan ülkelerin hepsinin Ankara'da Büyükelçilikleri, İstanbul'da konsoloslukları bulunuyor.
Bütün bunlara rağmen Başbakan, tek kaynağın yanlış yönlendiren Türk medyası olduğunu düşünüyorsa, bu Türk Dışişlerinin görevini yeterince yapmadığı anlamına gelir. Dünyanın, Türkiye hakkındaki yanlış bilgilerini, doğruları ile değiştirmek Dışişleri kadrolarının asli görevidir. Demek bu görev yeterince yerine getirilemiyor..

***

Dünyayı yanlış yönlendiren Türk gazetecileri, pazar günü, bir gösteri yürüyüşü yaptı. Amaç, medyaya yönelik baskılara tepki göstermekti. Yüzlerce, belki binlerce insan toplandı, yürüdü. Kaçı gazeteci, kaçı politikacı, kaçı sade vatandaştı bilmiyorum.
Bildiğim etkisi..
Bana sorarsanız sıfır.. Tabii Japonya'daki felaket ve İbrahim Tatlıses suikastı gündemde baş yeri işgal ettiği için, medya yürüyüşü, gerek haber, gerek yorum olarak medyanın kendisinde bile yankı bulmadı.
Aslında bu tür gösterilerin yaygın iletişim aracı televizyon ve internette yer alması, görüntü malzemesi yaratmasıyla mümkün..
Dünyada 40 yıldır değişen bir şey yok.. Gösteriyi düzenleyenler, engellemeye kalkan güvenlik güçlerini zor kullanmaya, dengesiz ve ölçüsüz güç sergilemeye zorlarlarsa, ya da yanlış yönetilen polisler, sessizce izlemek yerine, saldırıya geçerlerse ortaya hem de defalarca, günlerce, hatta aylarca kullanılacak malzeme çıkıyor. İşler sessiz sedasız başlar biterse, kimsenin haberi bile olmuyor.
Ben pazar günkü yürüyüşün "Gösteri" olarak kaldığını düşünüyorum..
Süleyman Demirel "Yollar yürümekle aşınmaz" demişti. Yolları bile aşındırmayan yürüyüşün, ne tutuklu gazetecilere ne amaca bir fayda sağlayacağını da sanmıyorum..
Basın kuruluşlarının daha dikkate değer, daha kamuoyunun dikkatini çekecek, daha ses getirecek bir demokratik eylem düşünmesi gerekir. Tutuklu arkadaşlarımızın içerde kalma sürelerini kısaltmak, duruşmaların hızlanmasını, davaların mümkün olduğu ölçüde tutuksuz devam etmesini istiyorsak, ses getirecek demokratik eylemler yapmamız gerekir.
Ne olabilir bu?..
Mesela bir gün susmak.. İfade özgürlüğü için, bir gün susmak.. O gün bütün köşeler boş kalmalı mesela..
Sessizliğin sesi, müthiştir!..


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA