Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÜLEYMAN YAŞAR

"Türküm, doğruyum, çalışkanım" dediler 19 defa IMF'ye gittiler

İlkokullarda andımızın kaldırılması bazılarını çok rahatsız etti. Hatta "Andımızın neresinden rahatsız oldular?" diyerek soruyorlar. Yine andımızın kaldırılmasının felaket olduğunu ileri sürenler bile var.
Peki soruyu bir de şöyle sorsak "İlkokullarda 1933'ten beri tekrarlanan andımızın bu ülkeye ne faydası oldu?" Bırakın andın faydasını, zararı oldu. Başta Kürt milliyetçiliği olmak üzere diğer etnik ve kültürel milliyetçilik akımları ivme kazandı bu süreçte. Bir de milliyetçilik söylemi ekonomide dışa açılmayı engelledi. Pek çok ülke 1960'lı yıllarda dış ticaretini serbestleştirip küresel rekabete girişirken biz 1971'de korumacı tedbirler aldık. Böylece motoru sürekli su kaynatan kalitesiz arabalar bu ülke insanına dünya fiyatlarının beş katına, çalışırken yürüyen çamaşır makineleri, bir türlü net görüntü vermeyen televizyonlar dünya fiyatlarının on katına satıldı.
İşte çocuklara her sabah "Türküm, doğruyum, çalışkanım" tekrarı yaptıranlar yerli malı haftaları düzenleterek kalitesiz malların zorla tüketilmesini sağladılar. Tabii bu arada bazıları zenginleştikçe zenginleşti. 1984'te Turgut Özal, yüksek gümrük duvarlarını kaldırıp ekonomiyi rekabete açınca haksız kazançlarını kaybedenler Özal'ı öldürmek için suikast düzenlediler. Sonunda başarılı oldular, zehirleyip öldürdüler. Ardından "Kürt çocuğuna her sabah Türküm doğruyum çalışkanım dedirtirsen Kürt çocuğu da çıkar daha doğruyum, daha çalışkanım der" diyen Necmettin Erbakan'ı da bir darbeyle Başbakanlıktan uzaklaştırdılar. Erbakan, bir de KİT'lerin ellerindeki mevcut parayla finansman havuzu kurup yüksek faizle borçlanmayı engelleyince antçılar için kötü adam olmuştu tabii. Bu arada postmodern darbenin ardından ilkokullarda ant okunmaya devam ederken darbeyi destekleyenlerin kamu bankalarını soymalarına göz yumuldu. Kredi kartı alacak mali itibarı olmayanlara darbeyi destekledikleri için banka kurma izni verildi. Böylece vatandaşın mevduatı bu özel bankalardan hortumlanıp yurtdışına transfer edildi. Bu arada sabah akşam Onuncu Yıl Marşı'nı söyleyip, "Ne mutlu Türküm diyene" tekrarı yapanlar bütçe açığının milli gelire oranını yüzde 24'e, devlet borçlarının milli gelire oranını yüzde 94'e yükselttiler. Ve dönemin başbakanı Bülent Ecevit başka çare kalmadığı için 1999'un sonunda IMF'ye gitti "battık, gelin bizi kurtarın" dedi. Anlayacağınız her sabah ilkokullarda ant tekrarlanırken birileri devleti soyduğundan bu ülke tam 19 defa IMF'ye gidip borç almak zorunda kaldı.
Niye anlattık bütün bunları? Anlattık çünkü Başbakan Erdoğan son on yılda bütçe açığının milli gelire oranını yüzde 1.5'e, kamu borç yükünü yüzde 36'ya geriletti. Nasıl yaptı bunu? Bütçenin hortumlamasını engelledi. Böylece bütçe açığı azalıp borç yükü gerileyince on bir yıl önce 230 milyar dolar olan milli gelir 820 milyar dolara yükseldi. IMF'ye olan borçlar ödendi. O halde artık her sabah ant tekrarına gerek kalmadığını söyleyebiliriz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA