Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Ahmet Kaya ve dayak yiyen gençler!

Önceki gece internette geziniyorum. Bu arada da kulağımda iPod, bir gece sonra anması yapılacak olan Ahmet Kaya'yı dinliyorum.
İki gözüm öyle güzel söylüyor ki Yusuf Hayaloğlu'nun şiirini...
"Hani benim sevincim nerede? Penceresiz kaldım anne. Uçurtmam tel örgülere takıldı. Hani benim gençliğim nerede?" diyor.
Dinledikçe coşuyor insan... Dinledikçe daha da dinlemek istiyor...
O duygusallıkla Facebook'taki sayfama bir şeyler yazmak geldi içimden.
Paylaşmak istedim o an içimden geçenleri, bir başıma düşündüklerimi.
"Türkiye neredennnn, nereyeee geldi? 11 yıl önce bu ülke insanının adını bile anmaya, şarkılarını bile söylemeye korktuğu Ahmet Kaya, Lütfi Kırdar'da anılacak bu akşam. Yaşasın demokrasi, yaşasın şarkıların özgürlüğü!" dedim.
Üst üste yorumlar gelmeye başladı beni takip eden okurlarımdan ve arkadaşlarımdan.
İlk yorumu yapan arkadaşım; "Göz boyamacısı Tayyip iş başında!" diye yazdı. Ardından en genç takipçilerimden Yıldız, kinayeli bir üslupla; "Evetttt. Bayağı aşmışız!!!" diyerek girdi meseleye. Ardından da devam etti; "Oynanan evciliğin arkasındaki lekeli gerçekleri gördüğümüz için cidden biz hatalıyız. Akıma kapılmalıyız, oyuna dahil olup hiç bitmeyecekmiş gibi gülümsemeliyiz dışı beyaz içi kömür karası yalanlara..."
Önce, "Göz boyamacısı" yorumunu yapan arkadaşıma hitaben; "Ah be kardeşim ahhh... Keşke linç edildiği gecenin sonunda da birileri çıkıp göz boyasaydı. Keşke Ahmet Kaya bir bölücü, vatan haini ilan edilmeden ona şerefsiz denmeden evvel birileri onun üzerinden oy toplasaydı!" cevabını yazdım.
Sonra da Yıldız'a, "Ben sonucu güzel olan oyunlara da razıyım Yıldızcığım. Ahmet Kaya'ya gerçekten haksızlık yapıldı. Geç de olsa ona yapılan haksızlığın ortadan kaldırılmaya çalışılmasını demokrasi adına önemsiyorum" dedim.
Beni destekleyenler katıldı bu defa tartışmaya.
Son yıllarda demokratik alanda yakalanan başarılar sıralanmaya başladı.
Anlayacağınız epeyce alevlendi ahali gecenin bir vakti. Mazlum, "AKP'nin burada rolü 'özgürlükçü' konumda duruyorken, aslında özgürlüğün sokaklarda nasıl ironikleştiğini polis dehşetiyle görüyoruz" deyip, tartışmayı son günlerin en hard meselesine getirince, benzer yorumlar takip etti birbirini.
Bu arada arkadaşlarımdan biri özelden; "Bu nasıl demokrasi Sevilay? Daha dün sen yazmadın mı, 20 sene önce biz öğrencilere uygulanan şiddet neyse, bugün de aynı diye! Hâlâ öğrencilerin coplandığı bir ülkede, 'Yaşasın demokrasi! Yaşasın şarkıların özgürlüğü' demek ne kadar gerçekçi söyler misin bana?" mesajını gönderdi.
O arada kulağımdaki iPod'da "Kum gibi" çalmaya başlamıştı.
En sevdiğim şarkısıdır.
Aslında devam etmem lazımdı.
Daha 10 yıl öncesine kadar insanların anadilini kullanırken, köklerini tanımlarken yaşadıkları sıkıntıları hatırlatmam lazımdı.
Tam sonuca henüz ulaşmamış olsa da Kürt Açılımı, Ermeni Açılımı, Alevi Açılımı konusunda AKP'nin nasıl reformist bir yol izlendiğini anlatmam lazımdı.
Yıllar yıllar sonra Taksim Meydanı'nı işçilerin bayram kutlamasına açarak nasıl tarihi bir iş yaptığının altını çizmem lazımdı.
Ama anlatamadım.
Çünkü haklılardı... Çünkü Türkiye'yi demokratik alanda attıkları olağanüstü adımlarla adeta şaha kaldıran AKP Hükümeti, parasız eğitim talebini dile getirmek, YÖK'ü protesto etmek, özgür bir üniversite için mücadele etmek isteyen gençlerimize karşı aldığı tavırla maalesef kırık notu hak etmişti!
Hal böyle olunca da, ben ve benim gibi bu ülke ve geleceği adına AKP'nin demokratik anlamdaki bütün icraatlarını gözü kapalı destekleyen objektif solculara, sosyal demokratlara, sosyalistlere, demokrat liberallere de, sus pus olup, "ee valla hadi bana eyvallah!" demek düştü!
Anlatabildim mi efendim?

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA