Ünlü
oyuncuya dair küçük bir hatırlatma yaparak başlamakta fayda var: Tayanç Ayaydın, sektörün en istikrarlı isimlerinden biri. Konservatuardan mezun olduğu günden bugüne her sezon bir dizide rol alan oyuncu aynı zamanda ödüllü... Rol aldığı Pazar isimli filmle Antalya Altın Portakal ve Locarno Film Festivali'nde en iyi erkek oyuncu ödülü aldı. Ayaydın'la son derece sıcak ve samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Bolca hayattan, aşktan ve ülkemizde yaşanlardan konuştuk:
- Erkeklerin hayatta duruşlarında babalarının çok önemi vardır. Siz de bir röportajınızda babanızdan "Adam yönetemeyecek, kapitalden anlamayan bir adamdı" demişsiniz. Sohbete buradan başlayalım, babanız size nasıl etkiledi?
- İki çok önemli dostla büyüdüm ben; annem ve babam. Tek çocuğum ve üçümüz çok yakın arkadaştık. Bir daha dünyaya gelsem, yine Nesrin ve Vedat'ın çocuğu olmak isterim. Yaşadıklarımızı da tamamen aynı tutmak isterim. Bu kadar keyifli bir büyüme serüveni çok az insanın başına gelir. 1980'lerde annem ve babam konfeksiyon işiyle uğraşıyorlardı. Ufak bir atölyeleri vardı. Yaşanan kriz onları da etkilemişti. O dönem hiçbir işçi parasını alamazken, bizim atölyede çalışan herkes aylık maaşını alırdı. Ama biz evde ne yemek yapılacak kaygısı yaşardık. Onların maaşı ödenemeyeceği anlaşıldığında iflas kararı verdi babam. Özetle, kalbiyle hareket eden, materyalle ve kapitalle ilişkisi olmayan, hatta bu anlamda biraz beceriksiz biriydi. Ama birçok alanda da çok becerikli iyi bir adamdı.
- "Ben de öyleyim" mi diyorsunuz?
- Evet. Ben de parayı asla yönetemem! Çok kötüyüm bu konuda. Gerçi son zamanlarda biraz akıllandım. Elbette karım Sally'nin katkısı bu anlamda büyük. O bana göre daha planlı, programlı ve ileriyi düşünen biri. Beraber daha iyiyiz. Eskiden çok uzun vadeli planlar yapamazdım. Beş-on sene sonrası ne olacak denince cevap veremezdim. Ama hatalardan bir şey öğrendiğinde, sakallara beyazlar düşmeye başladığında, evlendiğin zaman, artık tek başına bir hayat olmadığını görünce daha kontrollü oluyor insan.
- Söz eşinizden açılmışken oradan devam edeyim. Eşiniz sizin sektöre uzak biri mi?
- Evet uzak. Ama özellikle yapılmış bir tercih değil. Birbirimizi son nokta olarak tercih ettik. Hiçbir zaman, "Sektörden biriyle olmamalıyım" diye bir kararım olmadı. Gerçi Sally'nin böyle bir kararı varmış, "Hiçbir zaman bir aktörle birlikte olmayacağım" dermiş...
ÇOK ÖNEMLİ SANDIM KENDİMİ
- Aaa niye? Nesi kötüymüş aktörlerin?
- Çünkü babası Los Angeles'ta önemli bir yapımcıydı.
Bir çok oyuncuyla tanışıklığı olduğu
için, bir aktörle beraber olmayı düşünmemiş
hiç. Beni de daha önce tanıdığı aktörler
gibi görmediği
ve çocuksu tarafımı
keşfettiği için ve
doğru yönetilen
egomla karşılaşınca
kandırdım herhalde.
-
Doğru yönetilen ego nasıl oluyor? Egonuzu törpülediniz mi yani?
- Egoyu törpülemedim
aslında
sadece doğru
yönetmeye çalışıyorum.
Egoyu
törpüledikçe
sivrilir çünkü.
Bunu da yaptığım
hatalardan öğrendim
elbette. Aliye'de oynamaya
başladığım dönem,
dizinin yayınlanmasından
bir gün önce,
konservatuvar mezunu,
tiyatro yapan, kimse
tarafından tanınmayan
bir çocuktum. Dizi
yayınlandıktan bir iki
hafta sonra sokakta tanınan,
para kazanmaya
başlayan biri oldum.
Ne olursa olsun, insan
sert bir dalgaya çarpmış
oluyor. Altı ay kadar sapıttım.
-
Sapıtmanın altını açar mısınız biraz?
- Çok önemli sandım kendimi. Hâlbuki kimse
bir diğerinden daha önemli değil. Bazıları yıllarca
bunun farkına varamıyor. Bazıları hiç farkına varmıyor.
Allah'tan o dönem annem babam hayattaydı ve
beni gerçekle yüzleştirdiler. Egoyu doğru yönetmem
gerektiğini öğrendim. Zaten çok inişli çıkışlı bir hayatımız
var. Televizyonda var olduğumuz sürece seyirci
için önemliyiz ve değerliyiz. Bir iki sezon uzak
kaldığınızda bir yenisi sizin yerinizi dolduruyor.
Bununla barışık olmak lazım. Bu sürecin böyle olduğuna
kani olmak lazım. Usta oyuncu sıfatını alana
kadar bu gerçekle barışık olmakta fayda var!
- Sorumluluk sahibi biri imajı veriyorsunuz... Öyle misiniz?
- Sorumluluktan kaçmam ve sorumluluk beni
ayakta tutar. Herkesin mutlu olmasını ve herkesi
birlikte tutmak isterim. İnsanların mutluluğundan
faydalanan biriyim. Bir mutluluk vampiriyim. Çevremdekilerin
mutluluğundan beslenirim ve onları
mutlu etmek her zaman beni ayakta tutar. Bana ihtiyaç
olduğu anda kendimi yüzde 100 vermekten asla
kaçınmam. Hayal kırıklığına uğrayacağım diye bir
şeylerden kaçarsan, hiçbir güzel
duyguyu yaşayamazsın.
-
Aşk ne ifade ediyor sizin için?
- Hâlâ insan olduğumu hatırlatıyor.
Kelebekler kanımda sadece
bir kadın için değil, âşık olduğum
her şey için uçuşuyor. O hissi kaybetmeme
ve onu koruma halini
seviyorum. Mutlu olmak için çaba
harcamak lazım, o çabayı harcamak
beni ayakta tutuyor. Âşık
olmaktan da çekinmiyorum. Ya
kaybedersem korkusuyla asla yaklaşmıyorum,
bu beni daha kolay
âşık olmaya itiyor. Ama Sally'le
beraber aşkların en yoğunu ve yükseğini
yaşıyorum. Böyle de bir aşk
seviyesinin varlığından onun sayesinde
haberdar oldum.
- Anne ve babanız vefat etmiş. Tek çocuksunuz siz, ben de öyle... En büyük korkum ölümlerin ardından yalnız hissetmek. Siz yalnız hissediyor musunuz?
- Güzel bir soru. Tek çocuk olarak yalnızlığı en
iyi bizler biliyoruz. Çünkü akşam olur, evdeki arkadaşlar
dağılır, oyuncaklarınla baş başa kalırsın.
Kendi başıma icat ettiğim bir sürü oyun vardı. Ama
annem ve babam çok iyi ebeveyn olmayı becerebilmiş
insanlar. Hep zannediyordum ki, yalnızlık
öğrendiğim ve başa çıkabildiğim bir his. Ama annem
ve babam arka arkaya vefat edince, gerçek yalnızlık
nedir köküne kadar hissettim. Ama garip bir şekilde
özgürlük de hissettim. Bu özgürlük tanımım yanlış
anlaşılmasın isterim; özlem çok kuvvetli bir his
elbette, onları anmadığım tek bir gün yok. Fakat bardağın
olumlu kısmından bakılacak olursa, tek başına
kalmak bir duygusal güç de getirdi.
SAKİN BİR ADAMIM, KAVGACI DEĞİLİM!
- Emanet isimli filmde bir tetikçiyi canlandırıyorsunuz ve silahlı bolca sahneniz var. Aksiyon sevdiğiniz bir tür mü?
- Aksiyon her zaman sevdiğim bir türdür. Doğru yapılırsa çok da keyifli olur. Ben de beş yaşındaki erkek çocuğu hissini hâlâ içimde taşıyorum. Bilirsiniz tabancalarla oynamak her çocuk için eğlencelidir. Aslında aksiyonun verdiği enerji gündelik hayatımda hiç yeri olmayan bir şey, çok maskülen bir enerji. Ben çok sakin bir adamım. Kavgacı bir herif de değilim. Dolasıyla aksiyonda rol almak, o tarafımı biraz besledi. Bir tetikçiyi canlandırıyorum ama o bir kahraman. Anti kahraman olma hali de ilgimi çekti. Yönetmenimiz Emre Yalgın daha ziyade festival filmleri çeken biri. İlk aksiyon denemesi ve bu konuya önemle yaklaştığını hissedince beraber çalışma kararı aldık. Ön hazırlığımızı çok uzun tuttuk. Aksiyon çekmek fiziksel ve ruhsal olarak zor. Türkiye'de böyle bir projeyi bitirmenin dört hafta sürdüğünü düşünürsek; günde ortalama 12-17 saat arası çalışmamız gerekti. Bir aksiyon enerjisini o kadar uzun süre ayakta tutmak çok kolay değil. Tek zorlandığımız taraf o oldu.
- Fiziksel olarak özel bir hazırlık süreci geçirdiniz mi?
- Spor yapıyordum zaten ama dövüş sahneleri için yurtdışından koreograflar geldi. Onlarla dans üzerinden dövüş sahnelerini çalıştım.
BOHEM DEĞİL MUTLU YAŞIYORUM
- Yıllar size yarıyor...
- Ayaydın erkeklerinin bir özelliği bu (gülüyor). 38 yaşımdayım, dikkat ederek yaşıyorum ama hayatımı sağlıklı yaşama adamadım. Gün içinde içilmesi gereken suyu bilirim, sporu aksatmamaya çalışıyorum, son dönemde vejetaryen oldum onun artılarını yaşıyorum. Aslında mutlu olmaya çabalıyorum. Hayatın bohem kısmına değil de, mutlu edici kısmını kendime merkez edindim. İnsan mutlu olunca, dinamik ve sağlıklı kalıyor.
- Bohem kısmı depresif mi?
- Bohem kısmı çok depresif. Her oyuncunun içinde o var. Biz tüm psikolojik kapılarımız açık yaşıyoruz. Hiçbir gardımız yok. Bohem tarafa düşmek kolay. Ama düşe kalka çabuk çıkmayı da öğrettim kendime.
- Bir röportajınızda "Çocuk sahibi olmayı çok istiyorum ama olmazsa evlat edinirim" demişsiniz. Hâlâ aynı mı fikriniz?
- Biz kararı verdik, çocuk sahibi olmak istemiyoruz. Ortak bir karar bu. Dünyaya bir problem daha getirmek istemiyoruz. Yaşadığımız dünya, yaşadığımız yerlerde kendi sorumluğumuzu zar zor alırken, bir de çocuğun sorumluluğunu alacağım kadar rahat değil. Bir adada yaşıyor olsaydım, her şeyden uzak bir yerde, doğan çocuğumun en büyük derdinin ayağına batan diken olduğu bir yerde yaşıyor olsaydım tabii ki isterdim ama nereye gitmeyi düşünürsek düşünelim dünya güvenli değil. Ama evlat edinme kısmında hâlâ aynı fikirdeyiz. Yaşımız geldiğinde ve ekonomik özgürlüğümüzü garanti altına aldığımızda yalnız bırakılmış bir cana annelik, babalık etmeyi çok isteriz. Ama bunun da doğru zamanı gelecektir.
- Nasıl bir eviniz ve yaşamınız var?
- Çok sıcak bir evimiz var. Koşuyolu'nda bir mahallede yaşıyoruz, arkada güzel bir bahçemiz var. Arkadaşlarımızın kendini evinde gibi hissedebileceği bir yer. Mahallemizi de çok seviyoruz. Selamlaşabildiğimiz, birbirimizin derdini paylaşabildiğimiz insanlarla bir arada oturuyoruz. Komşularımız yoldan geçerken "Markete gidiyoruz bir şey lazım mı?" diyen kişiler. Şehir enerjisini seviyorum. Ama tam da göbeğinde olmak istemiyorum.
BİRLİK OLMAMIZIN ŞART OLDUĞU BİR DÖNEM
- Sakarya Fırat dizisinde dört yıl boyunca bir askeri canlandırdınız. Asker anneleri tarafından, askerler tarafından çok sevilen biriydiniz... Ülkemizde yaşananlardan siz nasıl etkilendiniz?
- Tüm bunlar yaşanırken o kadar uzaklardaydım ki... Telefonumu hiç açmadığım, internetin olmadığı yerlerdeydim. Ve uçaktan iner inmez yaşananlarla yüzleştim. Şok geçirdim. Herkesin atlatmaya başladığı şoku sonradan yaşadım. İnternete girme, hiçbir videoya bakma çok canın yanar dediler. Dediklerini yaptım ve o gece olan hiçbir şeyi izlemedim. Sosyal medyaya da çok uzun zamandır girmiyorum. Çok şaşırtıcı ve anlatmanın, kelimelerin gücünü kaybettiği şeyler yaşanmış. Zamanında yaptığım projeyle bağını bile kuramayacağım büyüklükte olaylar. Oyuncu olarak bile yıllarca gururla giydiğim üniformanın böyle şeyler yapabilme hali kanımı dondurdu. Birlik olmamızın şart olduğu bir dönem. Etrafta dönen, birlikte güzeliz cümlesi önemli. Her şerde bir hayır vardır. Bu da onlardan biri. Bazı yoğun anlar insanları bir araya getiriyor. Önemli olan bir araya gelmek kadar bir arada kalmayı da becerebilmek.