Haşmet Babaoğlu'yla, bu hafta da futboldan siyasete, kültür sanattan medyaya pek çok konuya değindik. İşte sohbetin satır başları:
- Serhat Ulueren'e tavsiyemdir; kahin ahtapot Paul'u yeni sezon için kadrosuna katsın!
- Bu ülkede parlamenter demokrasi denen şey göstermelik!
- Octavia Nasr'ın işten çıkarılması mesleki baskıdan öte tamamen ideolojik...
- Futbolun kehanetine değil kerametine inanırım.
RÖPORTAJ: ALEV DERBENT / SABAH İNTERNET
Sizinle güncel siyasetten pek konuşmuyoruz ama geçen haftadan söz ederken Anayasa mahkemesinin Anayasa değişikliği paketi hakkında verdiği karardan söz etmemek olmaz. Kısmi iptaller ve referandum kararı hakkında ne diyorsunuz?
Önce şunu söyleyeyim: Referandumun önünün açılmasını çok olumlu buluyorum.
Kararın iptallerle ilgili yanına baktığımda ise bir kez daha şu gerçekle yüzleşmek zorunda kalıyorum: Bu ülkede parlamenter demokrasi denen şey göstermelik!..
Hukukçu değilim. Anayasa Mahkemesi'nin usule değil sürekli esasa girerek karar vermesinin aslında Anayasa ihlali olduğunu düşünüyorum ama o noktada uzun boylu laf etmek istemem. Ancak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili bir maddenin değiştirilmesinin Cumhuriyet'in kurucu ilkelerini bozacağına kimse beni inandıramaz! Bir meclis böyle maddeleri değiştiremiyorsa, Anayasa Mahkemesi buna izin vermiyorsa, orada gerçekten bir meclisin ve "yasama" gücünün varlığından söz edemeyiz.
CNN’de bir işten çıkarılma oldu biliyorsunuz. Şirketin Ortadoğu ilişkileri editörü Octavia Nasr, Twitter’da Muhammed Hüseyin Fadlallah hakkında övgü dolu bir mesaj yayımlamış. Mesajında şöyle diyormuş: “Seyid Muhammed Hüseyin Fadlallah’ın hayatını kaybettiğini duymak üzücü. Hizbullah’ın çok saygı duyduğum devlerinden biri”. Bu mesaj nedeniyle Nasr işinden oldu. Bu Twitter mesajını ve işten atma kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kim haklı, kim suçlu?
Bu haberi duyduğumda aklıma ilk gelen şu oldu: Yayın kuruluşları bizim gazetecilerin Twitter gevezeliklerini ciddiye alsalar, ortalık kovulmuş medyacıyla dolar. Bizde ekranlarda can düşmanı gibi gördüğünüz gazeteciler Twitter'da can ciğer kuzu sarmasıdır! Ne çalıştıkları kurumlar, ne patronları ne de izleyicileri bizimkilerin Twitter maceralarına akıl sır erdirebilir!
Neyse gelelim Octavia Nasr'ın yaptığına... Lübnanlı dini lider Fadlallah'ın ölümü hakkındaki üzüntüsünü belirtmiş! Nerede? CNN ekranında mı? Keşke öyle olsaydı ama hayır! Üzüntüsünü Twitter'da yazmış ve bunu gören patronları onu işten atmış... Yazık! Bunu sadece mesleki bir baskı olarak görmek yanlış! Bu basbayağı ideolojik bir işten çıkarmadır.
Bir zamanlar hepimizi ekran başına kilitleyen Cosby Ailesi’nin Türk versiyonu çekilecekmiş. Böyle bir dizi Türk aile yapısına uyarlanırsa başarılı olur mu sizce? Seyircinin beklentisi yüksek olur mu?
Cosby Show gitgide sokak isyancılığına ve marjinal inançlara kayan zenci aileleri sistemin içine çekmek, onları "sıradan Amerikan ailesi" gibi yaşadıklarına inandırmak için kurgulanmıştı.
Bir yandan da Beyaz-Anglosakson-Protestan Amerikalılara deniyordu ki, "bakın bu küçümsediğiniz ve sadece şiddet kaynağı olarak gördüğünüz zenciler ne esprili, ne şirin ve ne kadar normal insanlar!" Doğrusu, bu hedefte başarılı da olundu.
Bizim uyanık yapımcılar ne yapacaklar peki? Cosby ailesini bizim topluma uyarlayacağız derken, kafalarından geçen ne acaba? Kürt açılımına, Roman açılımına veya Alevi açılımına uygun formatta bir aile oluştururlarsa, şaşmam! Ama Cosby Show ruhuna uygun bir dizi her halükarda insanca özellikler içerir, iç ısıtır. Bu kesin!
Şimdi bir de kahin ahtapotumuz oldu. Dünya Kupası maçlarının galiplerinin -bir fire hariç- tümünü doğru tahmin etti. Sizce bu olay reklam mı kokuyor yoksa öngörülerin hepsi birer tesadüften mi ibaret? Yoksa bu ahtapot gerçekten futboldan anlıyor mu?
Serhat Ulueren'e tavsiyemdir; hemen kahin ahtapot Paul'u yeni sezon için kadrosuna katsın. Reyting rekorları kırar. Paul işaret ediyor; Şengül, Özdenak ve Çakar üzerine yorum yapıyor. Düşünebiliyor musunuz, ne şenlik olur! Şaka bir yana, Dünya Kupası'nın eğlencelik özelliği yetmiyor medya işte böyle başka eğlencelikler üretiyor! Beni asıl ilgilendiren insanların inanma arzuları... İspanya'nın Almanya'yı yendiği maçın bitiş düdüğü çaldığında nice insan "Paul bildi!" diye sevinç çığlıkları attı. Şahit oldum.
Ben futbolun kehanetine değil kerametine inanırım. Kötü dedik, zevksiz dedik, maalesef Üründül maç izleme zevkimizi bitiriyor, dedik... Ama futbol işte! Sonunda yarı final maçlarında herkesi ekran karşısına çiviledi. Kupayı İspanya da, Hollanda da kazanabilir. Bunca Dünya Kupalarında ne Hollanda kadroları ve üst düzeyde "total futbol" uygulamaları gördük, hiçbiri şampiyon olamadı. Şimdi geçmiş Hollanda Milli Takımları'na göre en vasatı mı alacak kupayı? Evet! Neden olmasın! Elbette İspanya birkaç gömlek üstün rakibinden... Ama o üstünlükten istediği sayıda gol çıkartamıyorlar.
Mesut Özil’in Alman Milli Takımı'nda oynamasına ne diyorsunuz? Türk Milli Takımı'na niye seçilmedi? Türk futbolunun bir ayıbı mıdır bu sizce?
Belki olağanüstü nitelikleri yok fakat öyle işler yapıyor ki, yanında oynayan arkadaşlarını olağanüstü gösteriyor. Futbol bilgisi ve bireysel taktik algısı çok yüksek! Bir de hemen her maçta üç kişinin arasındaki Klose'nin tam ayağına uzaktan gönderdiği paslar var ki, izlemeye bayılıyorum.
Bu sene müzik festivalleri Ege sahillerine taşınıyor. Gümüldür, Foça, Zeytinli ve Cunda’da gerçekleşecek festivallerde genellikle rock müziğe ağırlık verilecek. Türkiye'nin kültür sanat atmosferine nasıl bir etkisi olacak bu sahil kenarı festivallerinin?
Artık memleketin her yanı rock müzikle kıpır kıpır. Bu çok hoşuma gidiyor. Zeytinli ve Foça'daki festivaller harika! Bir yanda deniz, bir yanda gümbür gümbür müzik! Gençler bunu hak ediyorlar! Yalnız çocukların harçlıkları yeterli değil. Bu sezon zaten birçok konser harçlıkları şimdiden yedi yuttu. Bakalım, ne olacak?
Geçen hafta Tuluyhan Uğurlu'nun Arkeoloji Müzesi bahçesinde verdiği konseri yazdınız. Gerçekten müziği böyle farklı mekanlara taşımanın bu sanat dalına bir katkısı var mı?
Neden olmasın? İyi müzik bir tür mimaridir! Dolayısıyla mekanın mimarisiyle müziğin mimarisi buluşup iç içe geçtiğinde bazen ortaya muhteşem sonuçlar çıkabilir.
Ama sırf şıklık olsun diye Efes harabelerinde veya "memlekete müzik götürüyorum" diye Toroslarda konser vermek başka bir şey. Kastettiğim o değil! Ben müzikle mekanın anlamlı bir iç içelik yaşamasını istiyorum. Osman Hamdi Bey'i anlatan notalara en çok yakışan yer soğuk bir konser salonu mudur? Hayır!
Elbette Osman Hamdi Bey'in kurucusu olduğu müzenin bahçesidir...
HAFTANIN İZ BIRAKAN FİLMİ
Bir dostum Teo Angelopulos'un muhteşem filmi Arıcı'nın (O Melissokomos) DVD'sini göndermiş. 1986 yapımı filmin DVD'sini mücevher muamelesi yaparak saklıyorum. Ah, hele Eleni Karaindrou'nun bu filmdeki müzikleri ne güzeldir!
Geçen gün bu yıl baştan aşağı yenilenen Ortunç'u gördüm. Cunda'da orman ve kıyının birleştiği bir koyda yer alan bu tesis gençliğimde benim için gerçekten "saklı cennet"ti! Yeni halinin doğayı bozup bozmadığını merak ediyordum. Bu yönde iddialar vardı. Ben çok beğendim. Tasarımı mükemmel, personeli bilgili... Bu yörede yıllardır eksikliği çekilen türde gerçekten konforlu bir tesis olmuş Ortunç.