Usta kalem Hıncal Uluç, hafta sonu oynanan ve 0-0 beraberlike sonuçlanan Fenerbahçe - Galatasaray derbisini Sabahspor.com'a değerlendirdi.
İşte Uluç'un çarpıcı açıklamaları...
Özge AYDIN/SABAH İNTERNET
Rijkaard’ın tercümanlığını yapan Mustafa Yücedağ'ın açıklaması ve ardından Fenerbahçe karşısında ortaya konan etkili futbol "Futbolcular, Rijkaard’ı sabote ettiler" tartışmasını biraz daha alevlendi. Galatasaray’ın Ankaragücü ve Fenerbahçe maçları arasındaki büyük değişimini siz neye bağlıyorsunuz?
Tercüman denen kişi, Galatasaray’ın eski milli futbolcusu Mustafa Yücedağ... Florya’daki havayı teneffüs etmiş, bilen bir kişi. Benim için tercüman değil. Galatasaray’da antrenörlük yapabilecek çapta bir adam. Rijkaard’ın biraz kafası olsaydı ve Mustafa Yücedağ’ı tercüman değil antrenör diye yanında oturtsaydı, bu hallere düşmezdi. Ama Yücedağ, belki de biraz vefa duygularıyla Rijkaard’ı koruma düşüncesi içinde hareket ediyor.
Biz iki senedir ne söylüyoruz? Bu takımda oynama ruhu, oynama heyecanı bırakmadı. Bir komutan vardır, "öl" der ölürsün. Atatürk’ün Çanakkale’de “Size ölmeyi emrediyorum” demesi gibi... Bir komutan vardır, "Öl" der, "Sen öl" dersin.
Rijkaard kimsede onun için oynayacak arzu bırakmadı. Geçen sene Galatasaray’ın her puan kaybettiği maçtan sonra bir ya da birkaç futbolcuyu astı. "Bülent’in yüzünden yenildik, Hıncal’ın yüzünden yenildik" diye... Daha çocuklar soyunma odasında duşlarını alırken o basın toplantısında bir ya da birkaç futbolcuyu astı. Çocukların arasında dostluk da arkadaşlık da kalmadı. Kampları da kaldırdı. Onların bir arada yaşamalarına da mani oldu. Bitirdi. Rijkaard için işte o kadar oynadılar. Ama Rijkaard gönderildiği zaman "Bu mesele artık sadece Rijkaard’ın meselesi değil. Bizim futbolcu olarak da marka değerimiz gidiyor. Hadi Rijkaard beni oynatmadı. Ben de burada oturuyorum. Ama Hagi’nin döneminde de oynayamazsam marka değerim kalır mı?" demiş olabilirler. Kim yarın bu futbolcuları alır, para verir? Bu bir değişimin getirdiği ruhtur. Yoksa Ankaragücü maçında bir sabotaj söz konusu değil. Rijkaard için kılıç çekmediler ama Rijkaard’ı arkadan da vurmadılar.
Oynamadılar yakıştırması Ankaragücü maçı düşünülmeden yapılıyor gibi. O maçta çıkan 3 sarı, 1 kırmızı kart vardı ve futbolcular fark yemenin getirdiği büyük bir moral bozukluğu yaşadı. Ama üç ve dördüncü golden sonra filmin koptuğu da bir gerçek. Ama o kadar... Geçen hafta anlattım. Beşiktaş da son üç dakikaya 3-2 mağlup girdi, Galatasaray da... Beşiktaş o 3-2’yi 5-3 yapabilirdi üç dakikada, öyle bastırdı... Ama Galatasaray dördü yedi. "Sen beni sevmiyorsan, ben de senin için uğraşmam! Takım için uğraşırım ama o da bu kadar olur, inceldiği yerden kopsun" der gibi...
Rijkaard’ın gönderilmesinin ardından baş döndürücü bir hoca trafiği yaşandı. Önce Hikmet Karaman’la görüşüldüğü basına yansıdı. Ardından Hakan Şükür ve son olarak da Terim ile masaya oturulduğu ortaya çıktı. Hagi’ye giden süreçle ilgili neler söyleyeceksiniz?
Futbolcular "Sabote ettiler" diye itham edildiği zaman Galatasaray yönetimi futbolcularına sahip çıkmadı. Arda’nın özel yaşamına saldırı Erman Toroğlu falan değil, Galatasaray tribünlerinden geldi. İlk saldıranlar UltrAslanlar... “Arda bizi sinemaya götür” diye Sinem Kobal’a laf attıkları zaman Galatasaray’ın başkanı ne dedi: “Tribün bizi uyardı.”
Artık Arda’dan hayır gelir mi? Mustafa Yücedağ, “Servet, Sabri ve diğerleri maçı sattılar” dedi. Buna karşılık ikinci başkan Mehmet Helvacı ne dedi? “Bunları soruşturacağız. Hele şu Fenerbahçe maçı geçsin.”
Ne başkanı, ne ikinci başkanı, "Benim futbolcuma laf söyleyenin ağzını yırtarım" diyemedi.
Şimdi sen Galatasaraylı futbolcu olarak bu Adnan Polat’a, bu Mehmet Helvacı’ya, bunların başkan ve ikinci başkan olduğu yönetime güvenir misin? İşte o kadar! Mesele bu...
Galatasaray kötü yönetiliyor. Galatasaray’ın başına ne geliyorsa kötü yönetimden geliyor, başkanı bu, başkanvekili bu ve orada bir sürü de sessiz yönetim kurulu üyesi var.
Geçen hafta "Adnan Sezgin, futbol şubesinden alınacak" diye karar alınmadı mı? Nerede Adnan Sezgin şimdi? Futbol şubesinin başında. Sesini çıkaran var mı?
Adnan Polat diyor ki “Ben günü kurtaracak kararlar almıyorum.” Tabii ki sen günü kurtaracak kararlar almıyorsun, Adnan Sezgin’i kurtaracak kararlar alıyorsun! Bugüne kadar Adnan Sezgin’e itiraz eden tek bir yönetici oldu: Haldun Üstünel. Nerede şimdi o? Yönetimin dışında. Niye yönetimin dışında? Çünkü Adnan Polat onun istifasını istedi. Niye istedi? Çünkü Haldun Üstünel "Ya Adnan Sezgin ya ben" dedi ve Adnan Polat da "Sen git o zaman” dedi. Bunun üzerine 15 yönetici sus pus oldu oturuyorlar! Cemal Özgörkey dahil olmak üzere... Haldun’un en iyi arkadaşı Murat Yalçındağ dahil olmak üzere... İsim veriyorum. 25 senedir her şeye muhalif Taner Aşkın başta olmak üzere... "Aman biz yönetimde kalalım" diye susup oturuyorlar...
Soruyorum: Adnan Sezgin için karar alınmadı mı?
Başkan danışmanı veya stad müdürü olacağı yönünde birçok haber çıktı.
Bugün ortaya çıkan tablo çok açık. Adnan Polat ile Adnan Sezgin arasında bir sevgi-vefa ilişkisi yok. Öyle olsa Adnan Sezgin’i bağlasan orada durmaz. ‘Başkan benim yüzümden seni yerin dibine sokuyorlar, nen artık gidiyorum" der.
Beş kere istifa etmiş de kabul edilmemiş!.. İstifa tek taraflı bir hukuk müessesesidir. "Karşı tarafın kabul etmesini gerektirmez” diye yazar borçlar hukukunda... İstifa edecek adam istifa eder ve gider.
Durmadan istifa eden ama bir türlü gitmeyen iki adam var Türkiye’de: Aziz Yıldırım ve Adnan Sezgin! Palavra...
Adnan Polat ile Adnan Sezgin arasındaki ilişki vefa-sevgi ilişkisi değil. Öyle olsa Adnan Sezgin giderdi. Adnan Polat’ın da onu durdurmaya gücü yetmezdi. Ama sevdiği arkadaşına bir başka imkan bulur, Galatasaray’ın kesesinden 54 bin lira yerine, Polat Holding’de 3-5 bin lira verir, orada çalıştırırdı.
Hayır. Bütün bu olup bitenlere rağmen, Galatasaray’da bir haftada her şey değişmesine rağmen değişmeyen bir tek şey var: Adnan Sezgin. Yerinde duruyor. Alınan kararlara rağmen...
Bugün herkes biliyor ki Hakan Şükür ya da Fatih Terim’in olmamasının bir tek sebebi var. Çünkü Adnan Sezgin ile beraber çalışmayı kabullenen tek adam Hagi. Çünkü Hagi teknik direktör olarak bitik durumda. İflas etmiş. Yeni bir fırsata ihtiyacı var. Avrupa’da oynayan bir takımda bir fırsata ihtiyacı var ki dünyaya yeniden "Ben varım" diyebilsin. Onun yüzden de Galatasaray’ın başına gelebilmek için her şartı kabul etmeye hazır. Sormadı bile "Kim var, kim yok" diye... "Gel" der demez atladı geldi. Çünkü kaybedeceği bir şey yok Hagi’nin. Bitmiş durumda.
Galatasaray vizyonu ve geçmişi ile büyük bir nimet...
Ne kaybedecek? Zaten sıfır. Bir dener, başarılı olamazsa da döner, yine sıfır. Ama başarılı olursa ki olma ihtimali her zaman var, yaşadıklarından ders almışsa olabilir... O zaman da Avrupa futbolu için yeniden doğabilir. Futbolcu olarak İtalya ve İspanya’da başarılı olamadı, teknik direktör olarak teklifler alabilir. Hagi bunun için her şeye razı olup geldi.
Terim ve Hakan’ın görevi kabul etmek istememesini bu çerçevede kabul edebiliriz.
Uzatmaya gerek yok. Açık. Ne sebepte olduğunu hâlâ bilmiyorum Adnan Sezgin’i orada tutmak için Galatasaray’a bile bile Hagi kumarını oynattı Adnan Polat. Hagi için bir düşeştir Galatasaray’a gelmek. Bir daha söylüyorum, çünkü kaybedecek bir şeyi yok. Ama Galatasaray için Rijkaard’dan daha kötü bir kumardır.
Rijkaard’ın hiç olmazsa başarı diyebileceğim bir iki olay var antrenörlük kariyerinde... Hagi’nin bütün antrenörlük kariyeri fiyaskolarla dolu. Buna rağmen Adnan Polat bu kumarı oynuyor. Neden? Çünkü Hagi, Adnan Sezgin ile çalışabilir. Bugünkü manzaraya bakıyorsun. "Adnan Sezgin niye hâlâ orada" diyen bir tane Galatasaray yöneticisi yok. Bir tane gazete de yok.
Adnan Sezgin’i Adnan Polat’ın danışmanı yapan, Türk Telekom Arena Müdürü yapan bunca Galatasaray muhabirinin bir tanesi de sormuyor. "Başkan ne oldu siz böyle bir karar almıştınız" diye. Ya Türkiye’de Galatasaray muhabirleri palavracı, yalancı, sallıyorlar. Ya da Adnan Polat’tan ödleri patlıyor, yazı yazamıyorlar. Başka açıklaması yok.
"Sarı kart" dese Galatasaray 10 kişi kalacak ve büyük olasılıkla maçı kaybedecek. Stoperi gidiyor zaten. Kenarda da onun yerini dolduracak kimse yok.
Maçın sonucunu etkileyecek iki yorumun ikisi de Galatasaray lehine. Benim kişisel görüşüm, birinci yorum doğru. Sabri’nin yaptığı hareket faul değil. Katiyen değil. Yani o harekete Fenerbahçeliler faul diyorsa her Fenerbahçe maçında Volkan’ın sebep olduğu en az bir penaltıyı gösterebilirim.
Ama Lucas Neill’in arkadan aşiltendonuna yaptığı darbe kesin sarı kart ve mutalaka ikinci sarıdan kırmızı gelir. Tartışmam bile o pozisyonu. Bazı hakemlerde maçı 11’e 11 bitirmeyi marifet zannetme gibi bir huy var. Bülent Yıldırım da bu nedenle kartını kullanmadı.
Lige parlak transferlerle, iyi bir giriş yapan, futbolu keyif veren Beşiktaş kötü bir döneme girdi. Kayseri karşısında üst üste dördüncü mağlubiyetini aldı. Beşiktaş’ta şemsiye niye tersine döndü? Schuster’in tercihleri mi, yoksa eksikler mi etkili oldu?
Bu hafta bana keyif vermedi. Ama bu hafta gördüğüm bir ayrıntı beni biraz derin düşünmeye sevk etti. Hani “Şeytan ayrıntıda gizlidir” derler ya... Maçın başlamasına birkaç dakika var. Takımlar milli marş için dizilmişler. Schuster kulübede oturuyor. Stattaki görevlilerden biri Schuster’e geldi, yanındaki koltukta duran akreditasyon kartını gösterdi ve “Boynuna as” dedi. Schuster kartı eline aldı. Adam geri döndü. Schuster kartı yerine koydu ve maçın sonuna kadar o akreditasyon kartını boynuna asmadı.