MÜJGÂN HALİS
- Teşekkürler albümünüzün diğer albümlerinizden ne farkı var?
- Yine çok modern altyapılar var. Çok pop bir albüm, arabesk duygular barındırmıyor. Ama slow’larda yine bir Hande Yener hüznü var tabii. Çok yoğun, çok enerjik ve 12 şarkısını da Sinan Akçıl’ın yaptığı Teşekkürler albümü, benim kendimi tam olarak ifade edebildiğim bir albüm oldu. Daha önceki projeler hep bir arayış, denemeler, vazgeçmelerle doluydu. Bu albüm bu arayışların sonucunda doğdu.
- Hande Yener hüznü nedir?
- Ben tam bir müzik delisiyim, çok enerjik biriyim, asi bir tarafım var. Kadın kimliği olarak da güçlü biriyim, zayıf olmayı sevmiyorum. O yüzden bütün bunların hepsini müziğime, dinleyicime yansıtmak istiyorum. Bir misyonum varsa eğer, o da bu ülkedeki tüm insanlara güçlü olmanın ve hayatın güzel olduğunu hissettirmek.
En depresif şarkı bile arkadaş olsun, tamir etsin ve öbür gün hayat yine güzel devam etsin duygusu vermek istiyorum. Ben müzik yaparken insanları biraz da olsa pozitif tarafa çekmeye çalışıyorum. Çünkü zaten çok dram dolu projeler var, yıllarca öyle şeyler dinledik, biraz da açılmak gerekiyor.
- Yaşadığınız gibi mi müzik yapıyorsunuz?
- Tabii, tamamen yaşananlar diyebilirim hatta. Hiç benden uzak bir hikaye ya da bana uzak bir anlatımı yok şarkılarımın. Ben yazmasam da, çoğu şarkımı ben yazdım sanırlar hep. Galiba ben erkeklerin yazdığı şarkı sözlerini daha iyi taşıyabiliyorum.
- İçinizde bir erkek Fatma mı var?
- (Gülüyor.) Hayır içimde kendini kötü hisseden bir kadın yok ya da ezilmiş, buna izin veren bir kadın yok. O yüzden de ben öyle sözler, öyle şarkılar duyduğum zaman bunu ben söyleyemem diyorum. Çünkü ben öyle biri değilim. Ama bir erkek yazdığında, biraz daha kafa tutan ve duygularını anlatan bir eserle karşılaştığım zaman, ‘Bu tam benlik,’ diyorum.
- Hiç mutsuz olmadınız mı, hiç ezilmediniz mi? Empati kuramıyor musunuz o kadınlarla?
- Kuruyorum. Ama hoşlanmıyorum, izin vermiyorum, kimsenin yapmasını da istemiyorum. Ben beş yıl evli kaldım, evlilik kurumunu da biliyorum. Ben inatlaşmayı, insanların üzerine gitmeyi, tahrik edip karşındaki düşmanlaştırmayı sevmiyorum. Çünkü her şey aslında bu noktadan başlıyor, insan kendi kendine bunu çiziyor ve iş oraya geliyor. Ben genelde öyle durumlarda kaçıyorum. Kovulduğunuz da olur, terk edildiğiniz de olur. Ben mutlu oluyorum böyle durumlarda hatta.
- Öyle mi? Değişim gibi mi görüyorsunuz?
- Evet değişim oluyor, bana enerji veriyor. Ben bunun daha iyisini yaparım hem de istenilen bir yerde yaparım diyorum. Çünkü ben kompleksli insanlardan kaçıyorum. O insanlar kendilerini törpülemeden yakınıma almıyorum. Düşman da olmuyorum ama zaman veriyorum, uzaklaşıyorum. Aklım fikrim işimde olduğu için, o tür dönen dolaplar benim tarzım değil.
Kendi kendini mutlu eden ve çıkış yolları olan biriyim. Çünkü çok ince mevzular bunlar, insanın psikolojisi bu kadar detaylı düşünürse intihara kadar gidebiliyor. O yüzden de oralardan uzak duruyorum, çünkü ben hayatı çok seven biriyim. Müziği çok seviyorum ve bunu yapma şansım olmuş, daha ne isterim.
ŞİDDETE KARŞI BİR ŞEYLER YAPMAK İSTİYORUM
- Peki müzik yaparken nelerden besleniyorsunuz, edebiyattan mı, hayattan mı, insanlardan mı?
- Ben şiiri de severim, edebiyatı da severim ama şarkı sözü başka bir şeydir. Şarkı bir hikayeyi anlatıyor, bir kitabın kısalmışı gibi düşünün, çok daha zor. Hem çok natürel olmalı, hiç süssüz hem de üç dakikada her şeyi anlatmalı. O yüzden şarkı hikayelerim dışarıdaki hayatlardan izler taşır.
- Var mı böyle düşünceleriniz?
- Mesela benim geçen gün yayınlanan kadın fotoğrafından sonra bir fotoğraf çekimi yapmayı düşünüyorum, yani kadına yönelik şiddete dikkat çekmek. Ama yine de şunu söylüyorum; insanları tahrik etmemek gerekiyor.
- Ne demek bu?
- Ayrılık yaşayabilirsiniz, uyuşmuyor olabilirsiniz, insanlar öfkeli olabilirler o anlarda, o yüzden bunları hesaplayarak yaşamak lazım.
- Kadınlara mı söylüyorsunuz bunu, erkeklere mi?
- Her iki tarafa da söylüyorum. Çünkü erkekler ‘beni aldattı’ deyip namus meselesi yapıyor, eğer kadınlar namus meselesi yaparsa hiç erkek kalmaz dünyada. O yüzden ben anlamaya çalışıyorum herkesi, o cinneti niye geçirdiğini. Çünkü ben mutlu bir dünyada yaşamıyorsam, kime şarkı söyleyeceğim, kiminle eğleneceğim diye düşünüyorum.
O yüzden genel olarak toplumun moralinin hep yüksek olmasını istiyorum. Müzikle de ilgili böyle incelemelerim oluyordu, neden hep böyle arabeskiz, böyle damarız diye anlamaya çalışıyordum. Biraz pozitif bir şeyler yapılmalı diye düşünüp, onları kendim yapmaya başladım. Çünkü bence insanları severek değiştirebiliriz.
- Yaklaşık 12 yıldır müzik yapıyorsunuz. Geldiğiniz yere şaşkın mısınız?
- Çıktığım gündeki yerdeyim, kendimi hala o zirvede görüyorum ve orada kalmaya çalışıyorum. Bunun için de sürekli kendimi yenilemeye ve enerjimi şarj etmeye çalışıyorum. Beni müzik eğitti, bir şarkı sözü bir kitaptan çok daha fazla fikir vermiştir. Bütün bu duyguları ben müzik sayesinde elde edebildim.
- İlk çıktığınız günden beri izleyici profiliniz biraz değişti sanki değil mi?
- Elektronik müzik dönemimde belki bazı yaş grupları uzak durdular benden, ama en azından ‘cesur kız’ olarak nitelediler. Sürekli bir yeni nesil geliyor onlara da hitap etmek gerekiyor. Sırf kendi yaşınızla yaşlanmak bana göre değil, mutlaka yeni nesili de almak istiyorum.
- Var mı rol modelleriniz dünyadan?
- Var ama burada uygulamak çok zor. Oradaki ne görselliğin ne de müziğin zenginliğini uygulayabiliyorsunuz. Ben aralarda bir şeyler deniyorum. Ne hissediyorsam onu yapıyorum. Şunu biliyorum, bir enerji veriyorum ve o sinerjiyi yaratmayı dünya sanatçılarından öğrendim. Çünkü daha önce şarkı söylemek olduğunu sanıyordum bunun.
Artık konserime gelenlerin, eve dönerken ‘Ben de istediğimi yaparım,’ hissiyle dönmelerini istiyorum. Çünkü ben bir tezgahtardım, onların kafasında o ışığın yanmasını istiyorum. ‘Tezgahtardı ama şimdi istediğini yapıyor,’ diye düşünsünler istiyorum. Ben onlar için imkansızdan gelen biriyim, mağazada kazak katlarken sahneye fırladım. Onlar için hep cazip ve etkili bir örnek kalmak istiyorum.
- Bir de siz daha alt bir sosyal sınıftan geliyorsunuz, dönüp oralara baktığınızda ne düşünüyorsunuz?
- Geldiğim yere gelince; valla yattığım yatak aynı yatak, yediğim yemek de aynı. Bir tek tabağın markası değişik. Önemli olan huzurlu ve mutlu olmak. Ben bu işi yapmadan önce de çok zengin olayım, şu arabalara bineyim, şu evlerim olsun gibi hayallerim yoktu.
Tek hayalim vardı: Sahneye çıkmak. İnsanlar bulundukları noktalardan daha yukarılara sıçramak istiyor. Ama böyle bir şeyi bir anda yakalamak da ürkütücü, ben de bir anda şöhret oldum. Ama müzik aşkım, gözümü boyamadı.
İN SAN HARCAMAM
- Sinan Akçıl’la bütün bir albümü çalışmanız, bazıları tarafından eleştiriliyor.
- Duyuyorum bu eleştirileri, eskiden de oluyordu. Bir insanla çalışmayı bıraktığım zaman, ‘Niye bıraktı?’ derlerdi. Yani her halükarda bir şey diyeceklerini anladım ben. Bir insanı takıntı yaptığımı zannediyorlar ama ben tam tersine çok açığım.
‘İyi bir yönetmen var,’ derler, bütün videolarını izlerim. ‘İyi bir müzisyen var,’ derler, hemen dinlerim. Bu yorumlara takılmıyorum, çünkü o insanın beni ne kadar hissettiğini kimse bilemez. Çalıştığım insan kendisini değiştirmezse zaten yolumu ayırırım. Ama ben insan harcamayı sevmiyorum. Sinan bana şarkı söyletiyor.
TESADÜFLERİ KENDİM YARATIRIM
- Sizin hayatınızda tesadüf kavramı önemli mi? Bir mağazada tezgahtarken Hülya Avşar’la tanışmanız ve onun sizi Sezen Aksu’ya götürmesi...
- Aslında hiçbir zaman bir şey şak diye denk gelmiyor. Ben tesadüfleri kendim yaratıyorum. O mağazada çalışmam, Hülya Avşar’a ulaşmam tesadüf değildi, planlı bir gidişattı. O mağazada çalışmalıydım, çünkü oraya ünlüler geliyordu. Biriyle tanışıp, onun üstünden Sezen Aksu’ya ulaşıp ona vokal yapmayı hep hayal ettim ve bu hayalimi gerçekleştirdim.
Arzularım bana o planı yaptırmıştı. Bu çalıştığım besteciler için de geçerli. Yavaş yavaş başlıyorum o tesadüfleri yaratmaya. Kafanızda oluşunca, evren de size yardım ediyor zaten. Hâlâ işimin peşinden koşuyorum. Müzik bir aşk ve onun peşinden koşmak zorundayım, çünkü müzik herkese ait bir şey.
ANNELİK OTOKONTROL SAĞLIYOR
- Anne olmak da kadını koruyan bir şey değil mi?
- Kesinlikle bir otokontrolünüz oluyor anne olunca. Şefkatli oluyorsunuz, sahiplenme duygusunu biliyorsunuz, vicdandan kaçamıyorsunuz. Bütün bunları artırıyor. İnsan gençken kariyeri için birçok şeyi feda edebiliyor ama çocuğunuz olduğu zaman başka bir yerden bakmaya başlıyorsunuz. Başka bir anneyi anlıyorsunuz, bir çocuğu anlıyorsunuz, daha dikkatli yaşamaya başlıyorsunuz. Bütün bunları güdülüyor çocuğunuzun olması.
- Şimdi kaç yaşında?
- 21 yaşında oğlum. Ben 20 yaşındayken, benden büyük insanların çocukları olurdu, ne yapacaklarını bilemezlerdi, ‘Verin bana altını pisletmiştir, gazı vardır,’ derdim. Elim de yatkındı çok çocuk işlerine. Erken yaşta anne olmak bana çok faydalı oldu, çünkü ben asi bir tiptim, o noktada beni olumlu anlamda baskıladı.