GİZLİ BİLGİLER DEPARTMANINDA ÇALIŞTIM
- Bilgisayarla ilgili nasıl çalışmalar yaptınız?
- Yapay zekâ dediğimiz yapıyla ilk ilgilenenlerden oldum. Bunun için hayatımda hiç ilgilenmediğim bir alanla ilgilenmeye başladım: Dil. Acaba biz bilgisayara insan dilini anlatabilir miyiz, bunu araştırdım. Konu, konuştuğumuz dili bilgisayarın anlaması ve cevap vermesiydi. Şu anda bile bilgisayarda mükemmel bir çeviri yapma imkânı yok. Hâlâ makine, aptal bir makine. 'Yapay zekâ' diyoruz uğraşıyoruz, ama henüz o seviyede değil. İnsanın düşünme sistemini makineye vermek çok zor ve belki de tamamlanışını göremeyeceğiz.
- Tam bu sırada neden Türkiye'ye döndünüz?
- Orada bana bunu soranlara 'I'm homesick,' diyordum. Ev özlemi çekiyordum. Kısa bir dönem Türkiye'ye döndüm. Kendime çok güveniyordum, ABD'den iki diplomam vardı. Orada yeni yeni kurulan Microsoft bana iş teklif etmişti. Bunu kabul etsem, şimdi çok zengin olurdum. Herhalde Türkiye'de iyi bir iş bulurum, diyordum. Ama bulamadım. Benim için Türkiye'ye döndüğüm o dönem, büyük hayal kırıklığıdır.
- Sonra Cenevre'ye gidiyorsunuz...
- Bu arada Türkiye'ye dönüşte, Cenevre'de kısa bir tatil yaptım ve orada şimdiki eşimle tanıştım. Bir ilişkiye hiç sıcak bakmıyordum. Hele ikinci kez bir çocukla bırakılmak falan... Ama o burada Türkiye'de iş ararken, beni ziyaret etti. 'Evlenirsek ben oraya gelirim,' dedi. Ama burada sıkıntı çekmesini istemedim. Ben oraya yerleştim. Orada bilgisayar üzerine programcı olarak Cambridge Technology Partners adlı ABD'li bir şirketle çalışmaya başladım. Sonra Cenevre'de İsviçre Federal Devleti'nin bilgisayar departmanında gizli bilgileri taşıyan bir sistemde çalıştım. Devletin işi olduğu için belli kuralları var, bilgi dışarı çıkaramazsın. İsviçre vatandaşı olmak gibi bir durumum da oldu. Teklif ettiler, ama o zaman Türk vatandaşlığından çıkmam gerekirdi. 'Onu yapamam,' dedim. Yine de yıllarca çalışmaya devam etmemi kabul ettiler.
- Yıllar sonra şimdi niye döndünüz?
- Arkadaşlarımı, dostlarımı özledim. Buraya dönmek, öğrencilerimin vefası çok güzel. Bence öğretmen çalışırsa, öğrenci de hatırlıyor, o da çalışıyor. Burada bir süre kalıp, ziyaretler yapacağım.
Dört saat uyuduğumda mutlu oluyordum
"ABD'ye giderken eşimden boşandım. Kendisi istedi ve çocuğu da bana verdi. Ben oraya oğlumla gittim. Sabah onu okula bırakıyordum, ilkokul için de yaşı küçüktü, bir anaokuluna gidiyordu. Onu bıraktıktan sonra okula gidiyordum; bir sınıfta öğrenciydim, diğerinde öğretmen. Akşam çocuğumu okuldan alıp, eve getirip ona yemek yapıyordum. Onun karnını doyurup yatırdıktan sonra öğrencilerim ve öğretmenlerim için bir şeyler hazırlardım. Günde dört saat uyuduğum zaman mutluydum. Ama çocuğum benden ayrı olsaydı bunu yapamazdım. Gidemezdim, onun yanından ayrılamazdım. Eşim çocuğumuzu bana bırakarak, bana iyilik etti. Yoksa çalışmayı bırakır, bir gölge gibi çocuğumun peşinde dolaşırdım. Oğlum şimdi İstanbul'da yaşıyor ve müzikle uğraşıyor."
Sağcısı da solcusu da beni severdi
- 1980 döneminde yurtdışına gitmişsiniz. O dönemi nasıl hatırlıyorsunuz?
- Çok hareketli, politikanın kızgın olduğu yıllardı. Üniversitedeyken hocalarımız matematikten çok politika yapardı. Ben ekonomik durumum iyi olmadığından, özel ders veriyordum, matematiği de ders verirken öğrendim. Öyle karmaşık bir durum vardı ki. Her an başımıza bir şey gelecek korkusuyla yaşıyorduk. Ama Kabataş'taki öğrencilerimin sağcısı da solcusu da beni severdi. Bir gün otobüste, Cumhuriyetgazetesi okuyordum. Sağcı öğrencilerden biri geldi 'Sen niye o gazeteyi okuyorsun?' dedi. Otobüs Ortaköy'e geliyor, içinde Kabataş'ın öğrencileri de var. Kabataş'ın en milliyetçi öğrencilerinden biri gelip, 'Hocam bir durum mu var?' dedi. Ben de 'Yok oğlum, ben onların sözüne aldırmam,' dedim. Öğrenciler, politikayı gözetmeden beni severdi. O yılları hatırlamak istemiyorum. Tabii bugün de sanki durumumuz parlak değil gibi.