"Aslında bu hikâyeyi biliyorsunuz, fakat daha önce hiç 'okuma'dınız. Okuduğunuzda hayatınız değişmeyecek, ama hayata bakış açınız değişecek..." Fatma K. Barbarosoğlu'nun böyle bir uyarıyla başlayan kitabının geçmişi, yazarın doktora tezi dönemlerine kadar gidiyor. Birey olmayı değil, cemaate dahil olmayı önemsemiş, bu nedenle de "Kayda değer bir hayat yaşamadım," diyen 16 kadınla görüşülerek hazırlanan kitap, Cumhuriyet'in biraz da 'öteki' kadınlarının hayatlarına ışık tutuyor.
-
Cumhuriyet'in dindar kadınları kimdir? - Cumhuriyet dönemi dediğimiz dönem, Cumhuriyet'in ilan edilişiyle çok partili hayata geçişin gerçekleştirildiği 1950'ye kadar olan döneme verilen isim. Kitapta yer alan isimler 1914-1945 tarihi arasında doğanlardan oluşuyor. Takdir edilir ki Cumhuriyet'in dindar kadınları bu kitapta yer alan 16 isimden ibaret değil. Fakat temsil kabiliyetleri açısından buradaki 16 hayat Türkiye'de dindar kadınların hayatını temsil etme özelliği taşıyor.
- Adı geçen kadınların ortak noktası nelerdir? Bu isimleri nasıl seçtiniz? - Bu çalışmayı iki cilt halinde düşünmüştüm. Bir taraftan okuduğu fakülte ve bölümün ilk başörtülü öğrencisi olmuş hanımları yazacaktım; diğer taraftan ehli tarik hanımları. Ehli tarik hanımları konuşmaya ikna etmek çok kolay olmadı. Konuşanlar, sonradan iptal ettiler. Özellikle çocuklarının izin vermediğini söyleyenler çoğunlukta oldu. Başını örten ilk kuşağın hayat hikâyesini araştırırken, bunların esasında Hanımlar İlim Kültür Derneği etrafında bir muhit oluşturmuş olduklarını fark ettim. Dolayısıyla çalışma bir muhit çalışması olarak şekillendi.
-
Neden bu kadınları 'kahraman' olarak tanımlıyorsunuz? - Kahraman kelimesini tırnak içinde kullanıyorum. Hayat hikâyeleriyle bu kitapta yer aldılar ve her hikâyenin bir kahramanı vardır biliyorsunuz. Diğer taraftan üniversite mezunu ilk kuşak olarak kendilerinden sonra gelenlerde rüçhan hakkı olan bir kuşak onlar.
-
Bu kitabı yazmaktaki amacınız nedir? Toplu bir resim olarak algılanan veya gözardı edilen bu kadınları hatırlatmak mı? - Hayat hikâyelerini kendileri anlatsın, sonraki kuşakların değiştiremeyecekleri bir çekirdek olarak bu hayatlar, muhafaza altına alınsın istedim. Çünkü kızların ve torunların, annelerinin veya büyük annelerinin hikâyesini kendine göre yeniden düzenlemesi her zaman söz konusu. Diğer taraftan başörtüsü medyada hep bir mağduriyet hikâyesi olarak yer aldı. 2050 yılında bir sosyal bilimci bir araştırma yapacak olsa, sadece toplu resmin mağduriyet hikâyesi olarak rastlayacak başörtülü kadınlara. 'Nasıl yaşamışlardı?' sorusuna cevap bulmakta zorlanacak. Tıpkı benim 'Tanzimat öncesinde kadınlar nasıl yaşarlardı?' sorusuna cevap aramakta zorlanmam gibi.
-
Toplumlardaki pek çok değişim kadınlar üzerinden kurgulanmış. Dindar kadınlar bir anlamda buna karşı gelmiş olmuyorlar mı? - Cumhuriyet'in dindar kadınları kurgulanmış görevi reddettikleri için görmezden geliniyor zaten.
KİTAP İÇİN 10 YIL BEKLEDİ
- Görüşmelerin önemli bir kısmı 10 yıl önce yapılmış. Neden kitap için bu kadar beklediniz? - Bu çalışma benim için ikinci bir üniversiteydi. Ama çalışmanın yapıldığı tarihte yayımlansaydı bugün olduğu kadar kolay okunup değerlenemezdi. Bugün bile duvarların yeterince aşılamadığını düşünüyorum.
-
Kitabınızdaki kadınlar belli bir toplumsal sınıftan geliyorlar mı? Bir genelleme yapmak mümkün mü? - Genelleme yapmak gerekirse babalarının ve dedelerinin, yaşadıkları muhitin önde gelen isimlerinden, ilim irfan ehli olarak tanınan ailelerden geldiğini söyleyebiliriz.
-
Cumhuriyet döneminde nasıl rolleri var? - Meslekleri ne olursa olsun hepsinin ortak noktası öğretmenlik. İslamiyeti hakkıyla yaşamak için önce öğrenen, sonra öğreten bir kuşak onlar. Ve öğrendikleri her hadis-i şerifi ve ayet-i kerimeyi hayatlarına geçirmeye gayret eden, sosyal hayatın düzenlenmesinden kendini mesul tutan bir kuşak.
- O zamanlar örtünmek ile bugün örtünmek arasında ne gibi farklar var? Bu durum, bir sorun olarak karşılarına çıkmış mı? - Bakış açısına göre değişir. Bir noktadan baktığımızda bir süreklilik olduğunu fark ederiz, bir başka açıdan baktığımızda çok başka olduklarını fark ederiz. Dünyanın değişen konjonktürü başörtülülerin kimliklerini inşa etme metodlarını da dolaylı da olsa etkiliyor. Sorunlar çıkmış tabii... Mesela Dr. Gülsen Ataseven, tıp fakültesinin, okul birincisi olarak bitirdiği halde birinciliği okul tarafından onurlandırılmamış. Gazeteler okul birincisi olarak Gülsen Hanım'ı değil onu puan olarak bir hayli geriden takip eden ikinciyi 'başarılı' bulmuş.