Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

CHP muhalefeti AK Parti'yi de daha sağa itmedi mi?

Hrant Dink suikastından ötürü tüm ülkeyi ve bütün Türkleri suçlamak, kolaycılıktır. Bunu zaten Türkiye'ye karşı kan davası güden dış dünyadaki bazı odaklar oldum olası yapıyor. Daha da ötesi ASALA tetikçileri Türk diplomatlarını da alçakça vurmadı mı yakın geçmişte?
Ayrıca Türkiye'de birileri sadece gazetecileri, farklı düşünenleri veya politikacıları cinayet silahlarına hedef kılmıyorlar ki. Sanayici Özdemir Sabancı da ideolojik bir suikasta hedef olmadı mı yaşadığımız dönemde? Ayrıca tetikçisi belli ama azmettireni meçhul cinayetlere kaç kişinin kurban gittiğini bilmiyor muyuz?
Hrant Dink suikastında da gözden kaçırılmaması gereken bir büyük gerçek var.
Türkiye ezici, büyük çoğunluğu ile, şiddete ve hoşgörüsüzlüğe karşı. Türk halkının siyasi eğilimlerini temsil eden kitle partileri, anayasal demokrasinin gereklerini ve Türkiye mozaiğinin zenginliğini hep gözetiyorlar. Siyasi ideolojilerinin temelinde " Milliyetçilik " bulunan siyasi partiler de, bir kardeş kavgasını veya " Ya sev, ya git " anlayışını temsil etmiyorlar.
Burada üzerinde durulması gereken sorun, özünde ve temelde birbirlerinden farklı olmayan büyük kitle partilerinin kadroları arasındaki, anlaşılması zor olan kıran kırana kavga görüntüsü. Birbirleriyle hizmete dönük rekabeti sürdürmek yerine, birbirlerini gayri meşru ilan etmeye çalışan siyasi liderler, genel barış ve hoşgörü ortamını da bozuyorlar. Sonuçta Türkiye hem zaman kaybediyor, hem de barış ve hoşgörü ortamını istemeyen marjinal şiddet yanlıları, eylemlerine uygun ortam buluyor.
Birincisi Türkiye zaman kaybediyor, yılları ziyan oluyor.

ÖZAL-DEMİREL
Örneğin 1990'lı yıllarda Özal Cumhurbaşkanıyken Başbakan olan Demirel, 12 Eylül'ün rövanşını Özal'ı boykot ederek almayı denemek yerine, geçmişte olduğu gibi Özal'ın birikimlerini kendi siyasi programı ile birleştirseydi, 1990'lar Türkiye'nin kayıp yılları olmazdı. Başlayan reformlar devam eder ve bugün Türkiye bambaşka bir noktada bulunurdu.
Bu tutumun anlamsızlığı daha sonra Demirel Cumhurbaşkanı olunca, Kenan Evren'le kurduğu diyalogla ortaya çıkmadı mı? 2000'li yıllarımızı ziyan etmesi ihtimali bulunan gerginlik ise, ana muhalefet partisi CHP'nin, iktidardaki AK Parti ile bir " Rejim kavgası " sürdürmek arayışından kaynaklanıyor.
Bu arayış sonucu CHP, Türkiye'nin AB üyeliği hedefini de bir " AK Parti Projesi " gibi sunup, yabancı düşmanlığını ulusalcı bir politika içinde kitlelere pompalamıştır. Örneğin muhafazakar bir parti olan AK Parti'nin TCK'ya yerleştirdiği 301'inci maddeyi, CHP eleştirmek yerine desteklemiştir. AK Parti'nin AB için gerekli reformlarda yavaşlamasını eleştirmek yerine, AK Parti'yi AB karşısında " Ver kurtulculuk "la suçlamıştır.

ORTAMI YARATANLAR
Geçmişte ülkenin edebiyatçıları ve rejim tarafından hor görülen sanatçıları, hep CHP tarafından korunurdu. Oysa Türkiye'nin Nobel alan ilk yazarı Orhan Pamuk'a bile CHP sahip çıkmamıştır. Bu tabloyu hala anlamayan CHP'nin Genel Başkanı, başsağlığı dilemek için Ermeni Patriği Mesrob II'yi değil, 301'den yargılanan Hrant Dink'in diğer meslektaşlarını ziyaret etmesi gerektiğini anlamamıştır.
Dünyadaki sosyal demokrat partilerin tam tersine CHP ülkede " Milliyetçi-Muhafazakar-Devletçi " bir tutum sergileyerek, zaten muhafazakar olan AK Parti'yi daha da sağa itmiştir.
Şimdi Hrant Dink'in ve yazarların, düşünürlerin hedef kılınmasına neden olan 301'inci maddenin yapımcıları da, destekleyicileri de, Dink suikastını telin etmekte birleşiyorlar.
Oysa el birliği ve çarpık rekabet anlayışları ile yarattıkları ortamdan yararlandı tetikçiler ve onların azmettirenleri.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA