Geçtiğimiz akşam CNN Türk ekranlarında Bülent Arınç'ı izledim. M. Akif Beki, Oral Çalışlar ve Halime Kökçe'nin sorularını cevaplıyordu sayın Arınç.
Mütebessim çehresi ve akıcı üslubuyla sorulan sorulara verdiği cevaplar son derece dikkat çekiciydi. Deneyimli bir siyasetçi ve AK Parti hareketinin önemli bir siması olarak Arınç'ın açıklamaları Türkiye siyasetine ve AK Parti'ye ilişkin üzerinde durulması gereken önemli değerlendirmeler içeriyordu.
İlk etapta bu yazıda müstakil bir Bülent Arınç okuması yapmayı düşündüm. Ancak bunu bir başka sefere erteleyerek, Arınç'ın söz konusu programdaki "ihtar" ve "eleştiri"lerine odaklanmanın daha doğru olacağına kanaat getirdim. Hemen belirteyim, Arınç'ın "ihtar" ve "eleştirileri"ne odaklanma isteğimin kökeninde, onlar vesilesiyle muhalefette yaşanan "bayram sevinci" yok. Muhalefetin bu sevinci yaşaması normal. Nihayetinde kaç yıldır dillerinde tüy bitti. Memlekette otoriterleşme ve kutuplaşma var diye. Arınç'ın söylemleri onlara "bakın, gördünüz mü" deme imkânı sundu.
Fakat konuşulması gereken bundan daha fazlası. Ama önce, Arınç ne dedi onu hatırlayalım. "Adalette, haksızlık yapmakta veya emaneti ehline vermemekte, kısa devre ve çıkara dayalı siyaset yapmakta adım atmaya başlarsak veya birileri böyle bir tehlikeyi karşımıza getirirse o zaman sıkıntı olabilir. Böyle bir şey var mı Ak Parti'de? Olabilir. (...) İkincisi de biz yüzde 50 oy alıyoruz. Fakat geriye kalan yüzde 50'de bir nefret söylemine dönüşüyor. Biz eskiden sokağa çıkardık taraftarımız bizi çok severdi. Karşıdaki muhalifler de saygı duyardı. Şimdi bir nefretle bakış seziyorum. Kemikleşme, kamplaşma var."
Bülent Arınç, özetle, AK Parti'nin sadakati değil liyakati gözetmesi gerektiğini, çatışmayı bırakıp uzlaşmayı esas alması gerektiğini belirtiyor.
Peki, ne var bunda? Problem, muhalefete malzeme vermesi mi? Görüştüğüm bazı AK Partililer Arınç'ın bu söyleminin "muhalefete malzeme verdiği" kanaatinde. Ama ben işin o tarafında değilim. Nihayetinde bir siyasetçi olarak onu takdir edecek olan sayın Arınç'tır.