Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Beş dakika sadece beş dakika

Beklentimiz sadece, emekçi bir babanın evine ekmek götürmek için çalışırken planlanarak, yavaş yavaş, mesaj vermek için öldürülmesini düşünmeleri. Sadece düşünmeleri. Bunun için ilk adımsa çok basit, belki de refleksi bir tavır. Yalnızca bu vahşi cinayeti garipsemek, doğallaştırmamak.
Yapamıyorlar. Üstelik sözünü ettiğimiz ölüm, kaza sonucu gerçekleşmiş bir talihsizlik ya da anlık bir öfkenin sonucu da değil. Bilinçli, ayrıntıları hesap edilmiş bir yok etme eylemi.
Direniyorlar ama bize değil kendilerine, yani varoluşlarına; ne yazık ki farkında bile değiller. Zira bir insanı mesajını ulaştıracağı muhataplarını korkutmak için öldürmenin evrensel adı olan terör, bireyin kendine, insanlığa ve yaşama ihanet etmesi demek.
Bu tanım beylik bir ifade değil; yaşıyor olmamızın sırlarından biri. Çünkü terör, insanın, sınırlı algıları ve gücüyle yaşamın kaosuna tahammül edebilme becerisinin kanseri.
Düşünün, yaşamın doğal dengesine güvendiğimiz için sınırsız sayıda tehlikeye maruz kalma olasılığına rağmen sokağa çıkıyoruz. Trafikteki diğer insanların yaşama refleksiyle hareket edeceklerine ve bu yüzden bize çarpmak için bilinçli çaba harcamayacaklarına güveniyoruz- inanıyoruz. Bu yüzden arabamıza atlayıp işe gidiyoruz.
İşte Antony Giddens insanın, özünde belirsiz ve tedirgin edici olan "durumunu" bu "yerinden çıkartma mekanizmaları" sayesinde güvenli kılabildiğini söylüyor.
Terör, yerinden çıkartma mekanizmaları sayesinde unutmaya çalıştığımız tehlikeyi her an korkuyla beklenir hale getiriyor. "Aramızda gündelik hayatın akışını, mantığını, kendi varlığını yok etmeyi göze alarak bozacak insansılar var" algısını yerleştiriyor. Tıpkı insanın her nefes alışında, organlarının işleyişini, birbirleriyle ilişkilerini keseceğinden korkması gibi. Terör topluma kolektif bir panik atak yaşatıyor. Bu da farklılıklarımızdan bağımsız olarak insanı insan yapan bir arada yaşama mecburiyetini imkânsız kılıyor.
Olabilir mi diyorsunuz? Peki, olabilirse, olabileceğinizi mi sanıyorsunuz?

Terörün maliyeti müşterektir

Yani Zaman Yazarı Mümtaz'er Türköne'nin iddia ettiği gibi, hafta başından itibaren maruz kaldığımız şiddeti terör olarak tanımlamak tali bir mesele değil; esasın ta kendisi.
Aydın Doğan'ın gazetecilerinin ve meşhurlar serisinin kimi simalarının teröre gerekçe üreten açık ya da amalı tavırları iktidara ve destekçilerine karşı siyasi bir pozisyon değil. Terörün kör kurşunu, Ak Partili, CHP'li, MHP'li, HDP'li diye adres sormaz.
Avrupa'nın ve ABD'nin bile terör listesinde olan bir örgütün eylemlerine "terör" demek tercih edilecek bir şık değil. İnsan olmanın, bir arada yaşamın dayattığı bir zorunluluk.
Aynı örgüt, 1996'da Sabancı Holding'e girip katliam yaptığında da, merkez medyamız şimdi olduğu gibi cinayetlerin boy boy fotolarını basmıştı. İktidara "Sonunuz böyle olur" mesajı verilmiş, halka "tercihini değiştirmezsen böyle kaotik bir ülkede yaşarsın" denmiş, birkaç sene sonra muhtıra verecek orduya uygun zemin yaratılmıştı.
Birileri yine bu kanlı mesaja başvuruyor. Ama inanın maliyetli iş. Teröre destek vererek, belki sandıkta yenemediğiniz rakip siyasi partiyi hileyle gönderebilirsiniz. Tekelinize dokunmayacak bir iktidarın kurulmasını sağlayabilirsiniz. Eskisi gibi pijamayla karşılayacağınız başbakanlara sahip olabilirsiniz. Yayın yönetmeninizin bir telefonla şirketinize ihale alacağı bakanları iş başına getirebilirsiniz. Halkı bir süreliğine korkutabilirsiniz.
Ve fakat terörün bıçağıyla ekonomide, medyada, siyasette iktidarı belki alırsınız ama terörün bıçağı üstünde oturamazsınız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA