Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Açılımın dili nasıl değişti?

Sanki, yepyeni bir olayla karşılaşmış gibiyiz.
Terör örgütünün gerek sınır boylarında gerekse şehirlerde kanlı eylemler yapması karşısında neredeyse şaşkınlık içindeyiz. Oysa bu senaryo farklı etaplardan geçerek sürekli sahneye konuluyor.
Yani deneyimliyiz. Buna rağmen, terörle mücadelenin ağırlıklı olarak güvenlik ve istihbarat boyutlarını tartışıyoruz. Diğer yönlerini şimdilik söylemde bırakıyoruz.
Kan ve barut kokusu yüzünden, askeri inisiyatifle eşzamanlı sivil inisiyatif gelişemiyor.
Asker, "terör eylemleri artacak" uyarısı yapınca sivil, "mevzide güvenlik ve istihbarat zafiyeti mi var?" diye sorguluyor. Asker, iç soruşturmaların sonucunu kısmen de olsa açıklamadığı için asimetrik psikolojik harekât unsurlarına gün doğuyor!

* * *

Gelinen aşamada TSK; profesyonel ordudan, sınır ötesi sıcak takibe kadar oldukça kapsamlı bir yol haritası çizmiş durumda. Üzerine düşeni sonuna kadar yapmaya kararlı.
Ve kendi cephesinden önlemlerini sıralıyor, kaygılarını paylaşıyor. Örneğin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün huzurunda, açılımın kilometre taşları arasında yer alan iki adımın sakıncalarını anlatıyor. Yayla yasaklarının sürdürülmesini, yol kontrollerinin sıkılaştırılmasını istiyor.
Madalyonun diğer yüzüne bakıldığında, Milli Güvenlik Kurulu bildirilerindeki dil değişimi ve daha sonra giderek klasik hal alan vurgular dikkati çekiyor. Ağustos 2009'daki MGK açıklamasında, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü pekiştirmek adına başlatılan demokratik açılım çerçevesindeki arayışlar teşvik ediliyordu.
Ekim 2009-Haziran 2010 bildirilerinde, açılımdan eser yoktu. Bunun yerini, "Terörün beslendiği ortamın tasfiyesi, tahrikler karşısında vatandaşların sağduyusunu koruması" ifadeleri aldı.

* * *

Ne olduysa Habur sendromuyla oldu. Ayak gazdan kesildi. Reşadiye katliamı sonrasında frene basıldı. Terörle mücadelede görev alan komutanların birçoğunun, Balyoz darbe planı iddiası kapsamında ifadelerine başvurulmak üzere aynı anda gözaltına alınması talimatı verildiğinde ise süreç kesintiye uğradı. Kapsamlı gözaltı kararlarının, terörle mücadeleyi sekteye uğratacağına ilişkin Genelkurmay'daki rahatsızlığı, Başbakan Tayyip Erdoğan da paylaşmak durumunda kaldı. Komutanlar, görev yerlerinde ifade verdi ama açılım, bu açmaza kilitlendi.

* * *

Cumhurbaşkanı Gül'ün, dün sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile buluşmasında, "terörün şehirlere sıçradığını söylemesi, sorunun üstesinden gelmek için tüm kesimlere birlikte hareket etme çağrısında bulunması" durumun ciddiyetini göstermesi bakımından yeterli. İşçi, işveren, esnaf, hukukçu... Sivil aktörlerin demokratik açılıma desteğini açıklaması hâlâ önemli. Zira açılım, dinamik ve doğal bir süreç. Eğer bu süreç doğru okunmazsa, "terör örgütünün silahla taviz koparma" propagandası prim yapabilir. Süreç doğru okunursa, "teröristle vatandaş arasındaki bağın koparılması, terörün malzemesinin elinden alınması" mümkün olabilir.
Örgüt;
1- Silahlı güç gösterisi ile arka bahçesindeki siyasi oluşumları diri tutmaya,
2- Elde silah oldukça, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne bir şeyler yaptıracağına dönük kirli planını işletmeye,
3- Etnik temelli siyaseti, bölgesel özerklik hedefini gözetecek şekilde geliştirmeye,
4- İmralı'yı muhatap aldırmaya,
5- Ana dilde eğitim, Türk vatandaşlığı tanımının değiştirilmesi gibi taleplerle, şartlara göre Irak-İran ve Suriye'yi de içerecek şekilde devlet kurma hayalini yaşatmaya çalışıyor!
Bu oyunun bozulması; niçin şehit verildiği unutulmadan, üniter devlet yapısı içinde farklı kimliklerin, eşit ve özgür olarak varlıklarını sürdürmesini, demokratik olgunlukla teminat altına alınmasını gerektiriyor. Bu nedenle, "açılım" önümüzdeki dönemin siyaset üstü aracı olarak kalacaktır!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA