Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Tökezleyen insanlaşma

İnsanlığın geçmişi hayvanlıktan sıyrılma çabasının hikâyesidir.
Ama öyle deyince başka canlılara haksızlık etmiş olmamak için bir başka gerçeği de dile getirmek gerek.
Nedir "hayvanlık" sözcüğünün aklımıza getirdiği özellikler?
Kabalık, yırtıcılık, yalnız çıkarını kollayarak yaşamak. Bunlar söz konusu yaratık kendini ya da yavrusunu koruyacağı, bir de açlığını gidereceği zaman açığa çıkar.
İnsanda ise bambaşka bir özellik var: bilinç. Yani davranışlarını düşünerek yönlendirme gücü.
Hiçbir kedi fare yemeye "karar vermez". Acıkınca dolaşır, fare görürse saldırır.
Katil insan ise -İzmir'deki gibi- parası için birilerini vurmaya niyetlenince bir yerden tabanca çalıyor, sonra silahçıya uğrayıp bakımını yaptırıyor.

***

Türümüzün bir başka marifeti de kıyıcılığı keyif haline getirmek.
"Yoldan çıktığı için" insanları meydanlarda diri diri yaktıran engizisyon yargıçlarını lanetlemek adettir. O yargıçlar kendi çıkarını koruyan kilise düzeninin görevlileriydi.
Peki, seyir için o meydanlarda toplanan Avrupa ahalisi nasıl davranıyordu? Kimi zaman cellatlar direklere bağlanan mahkûmları iple boğar, odunları daha sonra tutuştururdu. Öyle yapılınca seyirci güruhu ne halt ederdi, bilir misiniz? Cellatları yuhalardı.
Ölülerin yanmasının seyrinde tat yoktu çünkü. İlle canlı insanların çığlık çığlığa kavrulduğunu görecekler!
Buna Ortaçağ karanlığında kalmış barbarlık örneklerinden biri diyen olursa, çok daha yakınlara gelelim. Çağımız uygarlığının zarif beşiği İngiltere'de endüstri devrimi başladıktan sonra bile çocuk yaşta yoksullar hırsızlık suçundan asılırdı. Londra'nın süslü leydileri yaldızlı arabalarla seyre gelirlerdi.
***

Bizde? "Dünyadaki gidişe uyma" kaygısıyla ölüm cezasını birkaç yıl önce kaldırdık.
İstanbul'un dolmuş duraklarında
"Haydi, idama, idama!" diye yolcu toplandığını kulaklarıyla duymuş olanlar ihtiyarlamadı daha.
Biraz daha insancıl yöntemlerin kullanıldığı ülkelerde adam asma olayı hükümlünün birkaç metre yükseklikten düşürülüp boynunun kırılmasıyla yapılırdı. Cennet yurdumuz gibi yerlerde ise ayağının altından iskemle çekilen insan gırtlağının sıkılıp havasız kalmasıyla dakikalarca can çekişiyordu.
Sözcükler soyuttur. Ertesi gün "İdam edildi" diye bir haber başlığa okuyanlar "Ha, asılmış" der geçerler. Olayı kafanızda somutlaştırmak için bir düşünün: yakanız boynunuzu azıcık sıksa ne hissedersiniz? Hiç denize dalıp da ayağınız bir şeye takıldığı için su yüzüne çıkmakta birkaç saniye geciktiğiniz olduysa, nasıl bir dehşete kapıldığınızı hatırlayın.
***


Ani öfkeyi dizginleyemeyip adam öldürenlerin yaptığını beğenmem ama anlayabilirim.
Kimseyi öldürmemiş, suçları da kanıtlanmamış üç delikanlıyı iple boğma kararını düşüne taşına veren yargıç kılıklı katillerin, o kararı parlamentoya onaylatmak için düşüne taşına hazırladığı konuşmayı kürsüde okuyanların, düşüne taşına hukuk canilerini bir de milletvekili seçtirenlerin tutumuna ise akıl erdiremiyorum.
Huzur uğruna bağışlayıcı olmak, geleceği düşünerek geçmişin ayıplarını unutmaya çalışmak gerekir. Ama bunun şartı o ayıpların tazelenmemesi, kapanacak yaraların kaşınmamasıdır.
Üç Fidan Anıtı'na boya ve kesici aletlerle saldırılması Deniz Gezmiş ile iki arkadaşını yeniden asmaya kalkmak gibi bir barbarlıktır. Başbuğ Türkeş'in Nâzım Hikmet'ten dizeler okuyarak aklı başında vatandaşlarımızı "İnsanlaşmamız hızlanıyor" diye sevindirmesinden yıllar sonra onun partisinden bir il başkanının "Terör suçundan hüküm giymişlerin heykellerini dikmek bölünme yaratır" demesi ise hepimizi kederle gülümsetecek bir geriye dönüştür.
Çünkü en acıklı bölünme insanlaşmanın yandaşlarıyla karşıtları arasındadır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA