Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Obsession

Hayır efendim, başlıktaki sözcükle ünlü bir parfüm markasını kastetmiyorum.
Sözcüğün bilimsel anlamına gönderme yapıyorum.
"Obsession", takıntı, saplantı demek. Yani, bir tür psikolojik sorun.
Geçen haftaki Atina gezimden bu yana ben de bir "Obsession"un pençesinde çırpınıp duruyorum. Anlatayım.

***

Ona, Akropol'un eteğindeki "Dionissiou Tou Aeropagitou" Caddesi'nde rastladım. Bir tarafında boydan boya bir korunun uzandığı, öbür tarafında ise cepheleri mermer kaplı iki-üç katlı konakların sıralandığı güzel, temiz ve sakin bir cadde burası. Bir ucu restoranların ve hatıralık eşya dükkanlarının yer aldığı çarşıya açılıyor, öbür ucu ise yaşlı Atinalılar'ın torunlarını ya da köpeklerini gezdirdikleri bir ormana. Ünlü ve de muhteşem Akropol Müzesi'nin girişi de bu cadde üstünde.
O? 40'lı yaşlarda, boyu 1.80 civarında, entelektüel sakallı, güleryüzlü bir sokak ressamıydı. Tablolarını yukarıda sözünü ettiğim konaklardan birinin mermer cephesine sıralamıştı.
Tabloları Akropol, Atina ve Ege adaları manzaralarından oluşuyordu. Biri dışında.
İşte o aykırı tablosuna takılıp kaldım. Dakikalarca seyrettim. Seyrettikçe ürperdim. İçime bir sıkıntı çöktü. Daha doğrusu, kendime bile itiraf edemediğim, kabullenemediğim bir korku.
Tabloda, iki tarafı ağaçlıklı bir yolda yürüyen yaşlı bir çift görülüyordu. Arkadan gösterilmişlerdi.
Sırtı kamburlaşmış yaşlı adam bastona dayanarak yürüyordu. Ona yaslanmış eşinin sağ elinde bir tasma vardı. Tasmanın ucunda da küçücük bir köpek.
Ürpermemin, hatta korkmamın nedeni, aklıma "Bu tablo 10, bilemediniz 15 yıl sonraki bizi mi yansıtıyor" sorusunun takılmasıydı.
Biz? Ben ve eşim. Ve de küçük köpeğimiz. (Not: Halen iki minik köpeğimiz var. Biri çuvava, öbürü minyatür doberman.)
İçimdeki sıkıntı büyüdü, büyüdü...
O tabloyu evimizin duvarlarının birinde düşündüm. Sıkıntım daha da koyulaştı.
Ama bir yandan da bağlanmıştım tabloya.
Fiyatını sordum. Son derece makuldü. Alıp almamak arasında gidip geldim. Almamak ağır bastı. Ve ressamın reddedeceğini umarak istediği fiyatın yarısını önerdim.
Nazikçe, gülerek başını salladı. Reddetmişti! Oh!
***

Akşam otele döndüm. Ama tablo bir türlü aklımdan çıkmıyor.
Ara sıra "Keşke alsaydım" pişmanlığının etkisine kapılıyorum.
***

Ertesi gün yine ver elini "Dionissiou Tou Aeropagitou" Caddesi.
Aynı yerde duruyordu.
Ressam da, o tablo da. Yine dakikalarca seyrettim.
Yine alıp almamak arasında bocaladım.
Bir türlü karar veremedim. İşi şansa bıraktım: Fiyatının üçte ikisini önerdim. Yine nazikçe reddetti.
Ayrıldım. Ama bu kez daha az rahatlamış olarak.
Ve o gece de tablo hiç gözümün önünden gitmedi. Ve içimdeki ses daha güçlü olarak "Keşke alsaydın" diye bastırdıkça bastırdı.
***

Ertesi gün akşama doğru yine bir fırsatını bulup "Dionissiou Tou Aeropagitou" Caddesi'ne koştum. Ve yıkıldım. Ressam yoktu.
Çökmüş bir ruh haliyle taksiye atlayıp havaalanına gittim...
***

Aradan bir haftadan fazla geçti. Aklım hâlâ o tabloda.
Sadece aklım değil, düşlerim de...
Gecenin bir vaktinde o tablodaki yaşlı çiftin canlanıp yatak odamıza geldiği duygusuna kapılıyorum. Minik köpekleriyle birlikte.
Daha kötüsü; bilinç altım o yaşlı çifti bizimle özdeşleştirme tuzakları kuruyor.. Tablo ile gerçek hayat, tablodaki yaşlılar ile 10-15 yıl sonraki biz karışıyor.
Korkuyorum...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA