Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEDA DİKER

Siz de mi özgüven sorunu yaşıyorsunuz?

Özgüven problemleri çocukluktan gelir. O yüzden onları eleştirmeyin. Çocuklara hata yapma, hayal kurma ve ruhlarını coşturama özgürlüğü verin

İnce, narin, esmer, uzun boylu, hoş giyimli, güzel bakışlı bir kadın girdi ofisimden içeri bir gün. Resmi giyinmiş, fularını takmış, hafif bir makyaj yapmıştı. Öylesine hoş görünüyordu ki... Bir firmada üst düzey yönetici olmuştu yakın zamanda. Terfi etmek onu çok heyecanlandırmıştı. Ve kalabalık önünde konuşma yapması gerekmişti. İşte ne olduysa o an oldu. Genç kadın sürekli birlikte çalıştığı iş arkadaşlarının önünde mikrofona uzandığında, kendi sesine yabancılaştığını hissetti. Elleri titriyordu. Dizlerinin üzerinde ayakta durmakta zorlanıyordu. Anlatacağı konu belki de en iyi bildiği şeydi. Ama gelin görün ki, aklından uçup gidivermişti. Nefes alırken sesinin titremesine engel olmaya çalışıyordu. Ama boşuna... Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Herkesin gözlerinin içine bakarak doğaçlama konuşmayı hayal etmişti, ama usulca kafasını önüne eğerek, yabancılaştığı kendi sesini bir başkasıymışçasına algılayarak önündeki kâğıtta yazılı olanları okumaya başladı. Bitirdiğinde yanakları al al olmuştu. Kendinden nefret ediyordu. Bütün salon onu alkışlamıştı ama o sadece yaptığı hataları hatırlıyordu. Bir daha asla konuşma yapmayacaktı. Midesinde müthiş bir ağırlık vardı. Kendisiyle güzel bir çalışma başlattık. Seanslar devam ettikçe ilkokul öğretmeninin kendisini tüm sınıfın önünde nasıl da azarlayarak küçük düşürdüğünü hatırladı. O sahne üzerindeki duyguları değiştirdiğimiz halde yetmemişti. Daha da geriye gitmeliydik. Ve öyle de yaptık.

SAKLI KORKULAR 20'LERDE ORTAYA ÇIKAR
İki yaşına döndü. Küçücük bedeniyle salondaki sehpada duran kola dolu bardağı alıp içmek istemişti. Etrafındaki büyüklerin telaşlı çığlıklarını hatırlamıyordu bile. Sadece eline kocaman gelen geniş bardağı tutmaya çalıştı. Bulunduğu yerde halı yoktu. Ve bardak henüz kolasını içmeye fırsat bulamadan yere düşerek kırıldı. Bundan sonraki sahnede, annesi yanındaydı. Eline vuruyordu. Küçük kız annesinin gözlerine baktı. Öfkeden ateş püskürüyorlardı adeta... Küçük kızı kolundan tutup, yere bakmaya zorladı. "Bak ne yaptın! Gördün mü? Hâlâ bir bardağı düşürmeden almasını öğrenemedin. Aptalsın sen. Beceriksiz. Bir daha benim sözümden çıkmayacaksın. Sana o bardağa dokunmamanı söylemiştim." Küçük kızın bilinçaltı açık ve savunmasızdı. Mantığı gelişmediği için, annesinin aslında babasına olan öfkesini kendinden çıkarttığını anlayabilecek yaşta değildi. Sadece korkuyordu. Müthiş bir korku ve huzursuzluk kaplamıştı her yanını. Titriyordu. Çok kötü bir şeyler yapmış olmalıydı. Sadece şu iki cümle bilinçaltına kaydolmuştu: "Ben çok aptalım. Bana çok kızacaklar. Hiçbir şeyi beceremem." Her zaman olduğu gibi, bu problem de 25 yaşına kadar üstü örtülü kalır. Ta ki bir gün bilinçaltındaki korkular kendini kusmaya başlayana kadar... 20'li yaşların ortalarına gelindiğinde, derinlerde saklı korkular herhangi bir olayla tetiklendiğinde artık geriye dönüşü çok zor olan tepkilerimiz başlar. İşte bu genç, güzel ve başarılı kadının hayatı, açıklanamaz bir biçimde korkuyla dolacaktır artık... '

BAŞKALARI NE DER?' DİYE DÜŞÜNMEYİN
Anne ve babalar olarak çocuklarımıza en çok "Başkaları ne der?" cümlesini öğretiyoruz. Çünkü bunu biz de çok önemsiyoruz. Çocuklarımızın bizi başkalarının önünde utandırmamalarını, mümkünse gurur kaynağı olmalarını bekliyoruz. Hatta bunun için baskı yapıp, onları eleştiri yağmuruna tutuyoruz ve sonuç işte böyle oluyor. Eleştirerek bir çocuğun hata yapmasını önleyemeyiz. Bunu öğrendiğimizde bambaşka bir toplum haline geleceğiz. Özgüvenin gelişebilmesi için, çocuklarımıza hata yapma özgürlüğü verelim. Onları hayal kurmaya, hatta ruhlarını coşturacak işler yapmaya teşvik edelim. Geçenlerde çok ünlü ve kabiliyetli bir sanatçıyla konuşuyordum. Bana "Normal yaşantımda son derece sıradan olabilirim. Ama sahneye adım attığım andan itibaren bambaşka bir insan haline bürünüyorum. Kendimi ben bile tanıyamıyorum. Orada devleşiyorum. Işığım parlıyor. Sahneden indiğimde yeniden kendi halime dönüyorum. Ama kimse bunu bilmiyor," dedi. Ne kadar güzel bir şey, öyle değil mi? Çünkü yaratıcılık kabiliyetini kullanıyor. Ruhunu coşturuyor, yani kendinden besleniyor. Ancak o zaman devleşiriz ve çok başarılı olabiliriz. Özgüveni yüksek bir toplum olmamız dileğiyle...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA