Sabahtan beri şımarayım şımarayım diyorum olmuyor. Hay Allah ne oldu bana böyle? Oysa ki doğum günüm benim için hep pek önemli olmuştur. Size de her zaman derdim ya, hiçbir özel günü kutlamasanız da, ciddiye almasanız da, kendi doğumunuzu sonuna kadar şımararak kutlamalısınız! Sizden daha değerlisi yok, dünyaya gelişinizi kimse umursamasa bile siz şenliklerle kutlayın, falan demişimdir hep. Peki ne oluyor bana bugün böyle? Oysa daha geceden başladı telefonlar. Para biriktirme konusundaki beceriksizliğim dost biriktirme konusunda tam tersi işlediği için, şımartılmaya daha bir gece öncesinden başlatıldım ama siz bir de bana sorun. Yılın geriye kalan 364 gününden bir farkı yok sanki bugünün.. Eeee güzelim, hadi geçmiş olsun, artık sen de yaşlanıyorsun demeyin, çarparım! Densizliğin âlemi yok. Çünkü hissediyorum ki bu durumun yaşla maşla alakası yok. Ama içime bir olgun leydi kaçmış sanki. Kutlama mesajlarını nasıl bir sakinlikle karşılıyorum, öyle böyle değil. Bir tek annem, babam ve benim doğumum kendi kişisel tarihinde kara bir leke olan ablam Yücel (kıyamam nasıl kıskanmış beniiii, sormayın gitsin) aradığında çocuklaştım, gözlerim doldu. Eh insan ailesinin yanında her zaman çocuk kalıyor derler ya, boşuna değil. Hatta babam telefonu kapattıktan sonra anneme dönüp, 'Bunun sesi bile hâlâ bebek yahu!' demiş. Hııı, tabii babacığım kıyamet alametçisi kart bebek! Ama işte onlarla konuşurken artık sesim nasıl incelip büküldüyse, öyle gelmiş demek ki.