GİRİŞ
Vaktinin büyük bir kısmını bir buçuk yıldır başkanlığını
sürdürdüğü İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'na (İKSV) ayıran
Bülent Eczacıbaşı'yla akşam saatleri Eczacıbaşı Holding'in
25. katındaki ofisinde buluşuyoruz.
Binada hemen hemen kimsenin kalmadığı saatler... Holdingin
tepesinden müthiş bir İstanbul manzarası görünüyor. O an
aklımıza en tepedeki helikopter pistinde fotoğraf çektirmek
geliyor. Bir an duraksıyor ama sonra "Kimsenin aklına
gelmemişti şimdiye kadar. Deneyelim ama çok rüzgar var," diyor.
Foto muhabiri arkadaşım Tijen'le birlikte çıkıyoruz piste ve
Eczacıbaşı'nı İstanbul'un tepesinde fotoğraflıyoruz. Sonra da
duvarları çağdaş resimlerle bezeli ofisinde babası Nejat Eczacıbaşı
tarafından kurulan ve önümüzdeki yıl 40. yılını kutlayacak olan
İKSV'yi, hayallerini, iş yaşamı dışındaki Bülent Eczacıbaşı'nı
konuşuyoruz... İKSV, Türk sanatseverini müthiş sanatçılarla,
konserlerle, filmlerle buluşturuyor ve artık duyduğumuz hiçbir
isim bizleri şaşırtmıyor. Çıta öylesine yukarı çıktı yani...
Eczacıbaşı: "Şu anda İstanbul çok daha gözde. İstanbul'un
sanat yaşamı çok daha hareketli. Arkadaşlarımızın çektiği
zorlukları en iyi onlar bilir ama eskiye göre çok daha kolay olduğu
kesin. Daha başka sürprizlerimiz de var," diyor.
- Dudamel konserinin son gecesi müthişti. Seyirci sürekli ayakta, dakikalarca alkışlıyordu. Siz neler hissettiniz?
- İnanılmazdı. Ben tabii öyküyü biliyordum. Bu orkestranın ifade ettiği sosyal hareket, eğitim açısından başardıkları, gençlerin ve toplumun geleceği açısından ifade ettiklerini okuduk, öğrendik ama orkestranın kalitesini tam hissedememiştim. Hiçbir konserine gidememiştim. Sadece DVD'lerden izleyip, 'Kaliteli bir orkestra var galiba' diye bir his içindeydim. Ama bu kadarını beklemiyordum. Seyircide de büyük bir heyecan vardı. Herkes ayaktaydı.
- Böyle bir hareketin Türkiye'de de başlayabileceği konuşuluyor. Olabilir mi sizce?
- Bizim bu orkestrayı getirirken ümidimiz bir kıvılcım yaratmaktı. Tabii ki Venezuela'da gerçekleşen bu mucize Türkiye'de de gerçekleşecek demek erken. Ama Jose Abreu'nun (Venezuela'da sosyal sorumluluk projesi El Sistema'yı oluşturan kişi Abreu. Simon Bolivar Orkestrası da, bu projenin ürünü.) gösterdiği ilgi, önem, Türkiye'ye hayranlığı ve 'Hadi gelin bunu yapalım, ben üstleneceğim,' demesi müthiş. Abreu neticede dedi ki: 'İki çalışma grubu kuralım. Türkiye'de bir şemsiye organizasyon olsun ve bu İKSV olsun. Venezuela'da da bir organizasyon kuralım.
Ben bu işin Venezuala tarafının başkanlığını yapacağım, hemen gelin.' Böyle deyip kolları sıvaması çok önemli. Tabii bu modelin bir adaptasyonu gerekiyor, Türkiye Venezuela değil.
- Simon Bolivar Orkestrası'nın performansı hepimizi çok etkiledi o akşam.
Siz de ilk kez sahneye sadece destekçileri isim isim sayıp teşekkür etmek için çıktınız.
Neden?
- Festivallerimizin sponsorları belli.
Ancak Simon Bolivar orkestrası için bütçemiz yoktu. Sıradışı bir konserdi. Bize katkıda bulunacağına inandığım kişilerden tek tek destek istemiştim.
- Herkese telefon mu açtınız?
- Hayır, mektup yazdım ve sonra da bir toplantı yaptım.
200'ün üstünde kişinin olduğu bir topluluktan söz ediyorduk. Dolayısıyla İKSV bütçesi açısından zordu.
Kasasındaki paraları çıkarıp, finanse etmesi mümkün değildi. Bankadan kredi alması gerekirdi.
- Ki zaten borçları var...
- Aynen, borçlarımız var. Faiz ödeyip yapamazdık. O nedenle bu konserin ne anlama geldiğini ve Abreu'nun Venezuala'da gerçekleştirdiği mucizeyi anlattım.
- Herkes tamam dedi mi?
Vermeyenlere gücendiniz mi?
- Herkes vermedi tabii ama yeteri kadar destek aldık. Vermeyenlere tabii ki üzülmedim, çünkü biz de bazen bunu yaşıyoruz. Kendi grubumuzda bile böyle bir konseri söylediğimde, benim de geçmek zorunda olduğum bir prosedür var. Bütçe dışı bir şey. Ciddi kurumlar böyle çalışıyor. Ben İKSV'nin de Eczacıbaşı'nın da başkanıyım, bu böyledir, bir usulü vardır.
- Ama şimdilerde şirketlerin kültür ve sanata karşı daha duyarlı olduğunu düşünüyorum...
- Kesinlikle. Böyle bir konsere kolaylıkla finansman sağlayabildik işte.
- Dünyanın en iddialı festivallerinden birinin artık İstanbul'da gerçekleştiğini rahatlıkla söyleyebilir miyiz?
- Evet; biri değil, birkaçı. İKSV'nin tüm festivalleri artık kendilerini uluslararası arenada ispat etti. Dünyanın en ünlü sanatçıları burada konser vermeyi bir ayrıcalık olarak görüyor, sunduğumuz onursal ödüller, dünyanın önde gelen sanatçıları tarafından gururla kabul ediliyor. Bunlar çok mutluluk verici ancak bizim için dünya çapında iddialı olmanın ötesinde, festival ve bienallerimizin ülkemize ve toplumumuza katkısını artırmak büyük önem taşıyor.
Kültür-sanat etkinliklerinin, hitap ettikleri toplumu olumlu yönde dönüştürdükleri ölçüde başarılı olduğunu düşünüyoruz.
Borusan, vakfın her sorunuyla yakından ilgileniyor
- İKSV'ye olan güvenden söz eder misiniz?
Arkasında önemli bir holding gücü varken, başka holding ve grupların bu vakfa önemli destek vermesini neye bağlıyorsunuz?
- 'Eczacıbaşı yapıyor,' demeyi haklı kılacak şekilde oluşturulmamış ki vakıf. Nejat Eczacıbaşı bir öncülük yapmış. Bu kavrama inanan insanları etrafında toplamış, ismine de İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı denmiş. Sponsor olan kuruluşların, tabii ki yaptıkları katkının karşılığında bir beklentileri var. Görünürlük istiyorlar. Çok doğal bu. İKSV'nin kurucularına, mütevelliler ve yönetim kurullarına baktığınız zaman ülkemizin önemli şirketlerinin birçoğunun bu vakfa ilk gününden bu yana destek verdiği görülüyor. Şu anda Eczacıbaşı Topluluğu İKSV'nin öncü sponsoru; ancak etkinliklerimiz daha birçok destekçimizin de katkılarıyla gerçekleşiyor. Hem vakfımızın tüm çalışmalarına katkıda bulunan resmi sponsorlarımız hem de festival ve bienallerimize kalıcı katkılarda bulunan, uzun soluklu destekçilerimiz var. Vakfı ve vakfın etkinliklerini hep birlikte yaşatıyoruz, ilerletiyoruz. Vakıf yönetimi olarak birlikte hareket etmenin gücüne gönülden inanıyoruz.
- Sanırım Borusan, İKSV'de öne çıkan bir isim...
- Borusan'ın farklı bir yeri var. Çok uzun bir süredir çok anlamlı destek veriyor. Ahmet Kocabıyık başkan yardımcısı olarak yer alıyor yönetimde. Vakfın, finansal, idari, artistik yani her sorunuyla çok yakından ilgili ve katkıda bulunuyor. Vakfa büyük güç veriyor.
ŞELALE KADAK