Çöpe atılan ilk 45 dakikanın ardından Anderlecht'in gelen golü tribünleri de moral olarak çökertti. Her hatalı pas protesto olarak geri dönünce futbolcuların stresine stres eklenmiş oldu. Selçuk'un çıkarken yuhalanması ise tribünlerin psikolojini net bir şekilde özetledi. Galatasaray yenik duruma düştükten sonra gol için oynadı ama gole yakın değildi! Uzatmalarda gelen gol yine de gecenin tesellisi olurken gruptaki kalan maçlar için umut oldu. Kaybedilen 2 puan telafi edilebilir ama ortaya koyduğu futbol ileri taşınamazsa umutlar ilk 3 maç sonunda da bitebilir.
Serkan Korkmaz: Çanlar kimin için çalıyor?
Galatasaray'ı ilk kez bu kadar boş bir statta Şampiyonlar Ligi maçı oynarken gördüm. Sebebi beni çok da ilgilendirmiyor. O statı doldurma ödevi "4. yıldız seremonisi" gibi gereksizliklerle uğraşmaktan çok daha önemli. İlk yarı konuk ekip iki farklı üstünlüğü yakalayabilirdi. Galatasaray'sa en güçlü (belki de tek) gol senaryosu olan "Burak'ı savunma arkasına kaçırmak" için uğraştı durdu. Bu durum ikinci yarıda da sürdü ve malum; 1-0 geriye düşüldü. Galatasaray'ın kadrosuna bakıyorum da, bir aya kalmadan, sağ bekte Yekta, sol bekte Olcan'ı görürsek hiç şaşırmayacağım. Kadroda bir sürü bek var ama hepsini toplasan bir Küçük Hakan etmez. Anderlecht'in 11'inde yer alan oyunculara bakınca, tablo ibret vericiydi; 5 tane 20 yaşında topçu! Üstelik; Tielemans denen çocukcağız daha reşit bile değilmiş. Peki ya; rakip takım futbolcularının yıllık ortalama kazançları neydi acaba? Hiç yazmayayım, asabınız bozulur. Bu altı delikanlıya sezon öncesi Süper Lig'den kaç takım talip olurdu sizce?Bu maç Prandelli'den çok Selçuk açısından önemliydi. Burak "top gelmiyor çocuğa" falan diyerek bir şekilde yırtıyordu, Sneijder'se "yönetim destekli dokunulmaz yıldız" olma kredisine iyice alışmıştı. Çanlar Selçuk için çalıyordu. İlk 11'in 10 ismini Florya'da açıklayan Prandelli, statta son isim olarak duyurduğu Selçuk'a, "son bir şans" vermişti. Tribündeki taraftar da maçın başından itibaren homurdanmaktaydı inceden. Selçuk'un oyundan alınacağını ve çıkarken ıslıklanacağını hepimiz biliyorduk. Selçuk için gerçekten üzülüyorum. Terim'le çalışmış Hasan Şaş kendi dönemlerinin Sneijder'li bölümünü de dahil ederek, Mancini ve Prandelli'nin Selçuk'un yanlış yerde oynattığına dikkat çekmişken... Grubun en zayıf takımını evinde yenemeyince tüm fatura Selçuk İnan'a kesilecek. Ne yönetime, ne de Telles, Bruma vesaireyi (diğer yabancılar) alanlara değil... 80. dakikada takım 1-0 gerideyken, Telles'in yerine Tarık'ın girmesi, onları ve onlar gibileri alanların golün kahramanı Chedjou'yu gönderme çabası iyi yorumlandığı takdirde, Olağanüstü Genel Kurul sebebidir...
Levent Tüzemen: Nasreddin Prandelli!
Akıl hocaları Cesare Prandelli'yi kadro seçiminde yanlış yönlendiriyor. Ayrıca rakiplerin analizi de sağlıklı yapılmıyor. Anderlecht önüne çıkan kadro, "İsimlerle maç kazanmak istiyorum" anlayışındaydı.
7 yabancı oyuncunun 11'de yer alması, yerlilerden sadece Semih, Veysel, Selçuk ve Burak'ın tercih edilmesi, Prandelli'nin kamptan bu yana sergilediği "Formayı adaletli dağıtma" anlayışına aykırıydı.
İtalyan hoca, "Benim tercihim" diyebilir. Baklava düzenindeki Galatasaray kadrosu, ne yazık ki "Acemiler Mangası" gibiydi. Bir liderin görevi emirler vermek değil, koordinasyonu sağlamaktır. Birbirleriyle sezon başından bu yana oynamamış oyunculardan rakibe göre değil de isimlere dayalı takım kurarsan ortaya böyle uyumsuz ve çatlak sesli bir orkestra çıkar. Eskişehir maçının iyisi Tarık Çamdal kulübede, orta yapamayan, çalım atamayan, adam geçemeyen, pozisyon veren Telles kimden torpilliyse 11'deydi. Hadi Telles'i koydun o zaman iki ayağını da kullanan Tarık'ı neden Veysel'in yerine düşünmüyorsun.
Yönetici Özkan Olcay eleştirilerinde çok haklı. Sezon başı kanatları kullanan, top rakipteyken takım halinde savunma yapan Galatasaray'ın ne oynadığını anlamıyoruz. Bir takımın sahada bir duruşu olur. Anderlecht koşan, basan ve mücadele eden bir rakip.
Kenardan çok bağırmak işleri çözmüyor. Doğru zamanda müdahale etmek gerekir. Örneğin; Anderlecht'in sağ beki cezalıydı, sağ açık oynayan Najar "Devşirme sağ beklik" yaptı. Stoper Nuytinck sakatlandı, kaptan Olivier savunmanın göbeğine geçerken sol açık Acheampong sol beke tayin oldu. Anderlecht savunmasının iki tarafında açıklar bek olmuş, Galatasaray hala Dzemaili ve Sneijder ile kanattan oynuyor. Olcan ya da Bruma'dan birinin girmesi gerekir ancak Prandelli rakip analizini yapamadığı için bunu düşünemiyor. Uyumsuz Galatasaray, isabetli pas yapamıyor, çok top kaybediyor ve İtalyan seyrediyor.
Galatasaray golü yedi, Bruma oyuna girdi. Bu değişik devre arası yapılmalıydı. Maalesef; Prandelli'nin tercihleri ve değişiklikleri Nasreddin hocanın "Ya tutarsa" mantığına benziyor.
Burak Yılmaz'ın attığı golle gelen beraberlik, Galatasaray'ı yarışın içinde tuttu ama Ünal Aysal'ın Prandelli ile oturup adam gibi konuşması lazım.
Gürcan Bilgiç: Artık bütün yollar yokuş!
Galatasaray'ın sezon performansı konusunda hepimizin endişeleri vardı. Ama Şampiyonlar Ligi maçındaki öngörülerimizde, "Bu kez farklı olurlar. Olmalılar" diyorduk. Dakikalar ilerledikçe gördük ki, bu fikrimizin ortağı Anderlecht takımı olmuş. Deplasmanda olduğu halde, rakip sahada basanlar, sıkıştıranlar, sürekli rahatsız edenler ve geriye-ileriye istekle koşanlar onlar.
Yabancı sayısındaki şikayetler de bir anda rafa kalkıyordu. İstediği gibi takımı şekillendirme özgürlüğüne sahip Prandelli'nin, en çok aksayanlar, en çok eleştirilenler veya güven ibresini dibe vurdurmuşlarla yine sahada olması da ilginçti.
Maç sonrası analizlerini elbette yapacaktır İtalyan. Belki de Fatih Hoca gibi, "Kendini yıldız sananlar vardı" tarzı cümleler de kurabilir. Fakat hem lig, hem de Avrupa yapılanmasında, kime oyunu emanet etse, sonunda hayal kırıklığı yaşadı. Burak Yılmaz'ın üretkenliğini yitirdiği bir dönemde, Pandev'e yükü vermek istedi ama en gereken maçta, en gereksiz oyuncu oldu.
Savunma yapması beklenen rakip, senden daha tempolu ve istekli oynamayı tercih ediyorsa, burada teknik adamların analiz sonrasındaki kararları masadadır. Galatasaray, "Avrupa'da Aslan" farklılığını, bu 90 dakikada yitirdi. Artık tüm maçlarını baskı altında oynayacak, seyircinin arkalarından çekildiğini fark ettiklerinde de toptan kaçmaya başlayacaklar.
Bunların olmaması için, bu maçı iyi oynayıp kazanmaları önemliydi. Artık düz yol yok. Devamlı yokuş çıkacaklar.
Rıdvan Dilmen: Bu futbola 1 puan iyi!
Kalecisi 94 doğumlu... En uçta oynayan santrforu, o da 94 doğumlu. Genç yaş ortalaması 22.8 deniyor. Ama bir o kadar da dinamik ve gördüğüm en iyi kontratak takımlarından birisi Anderlecht.
Galatasaray ideal kadrosuyla çıkarken, taktiği ideal miydi (4-3-1-2) o soru işareti. Avrupa maçlarında bunu oynamak zordur. Çabuk çıkan, özellikle kenardan gelen takımlar hep tehlikeli olurlar ve izlediğimiz Anderlecht'e karşı maçı kazanman için oyunun başında gol atman lazım.
Oyunun 0-0 devam etmesi Anderlecht'in yani kontratağı iyi yapan takımın avantajıdır. Galatasaray bunun sıkıntısını yaşadı. Hem hücumda fazla pozisyon bulamadı hem de çıkışlarda pozisyon yedi. Anderlecht'in temposu Allah'tan son dakikalarda biraz düşmüştü. Hücum oyuncuları biraz fizikleri düştüğü için son paslarda veya son vuruşlarda etkisiz kaldılar. 90. dakikada Galatasaray'ı 4'e 2 yakalamalarına rağmen değerlendiremediler ve Chedjou'nun yoktan var ettiği, sıfıra inerek çıkardığı topla gol geldi. Bu gol, bu maç için altın bir gol. Bu maçtan çıkan bir puan iyi. En azından iddian devam ediyor.
BU ŞABLONLA ÇOK ZOR
Eskişehirspor maçındaki organizasyon pozisyonlarını dün de yaşadı. Melo yüksek motivasyonuyla çok iyi bir performans gösterdi. Sahanın en iyi oyuncusuydu. Galatasaray'ın, Avrupa maçlarında yapması gereken en önemli şey oyun insiyatifini hep elinde tutmak olmalı. Mutlaka hıza hızla karşılık değil! Bu şablonla zor gözüküyor. İnisiyatif kullanıp biraz daha Avrupa maçlarında pas takımı haline dönüşmesi lazım.
Ahmet Çakar: Adamı dağıtırlar
Rakibe bakıyoruz, birkaç siyah ufak tefek çocuk, bazıları da beyaz ama daha sakalları bile çıkmamış. G.Saray'a bakıyoruz milyonluk aslanlar. Anderlecht 3-4 farkla kazanabileceği maçı deneyimsizlik nedeniyle berabere bitirdi. G.Saray hiçbir açıdan hazır değil. Fizik olarak gerideler, çabuk değiller, organizasyon yapamıyorlar. İkili mücadelelerde yoklar. Eğer 1-1 berabere kaldılarsa Allah'a şükretsinler.
G.Saray son 15 dakikaya kadar inanılmaz kötü oynadı. Veysel sağ bek değil. Telles maç eksikliği yaşıyor. Selçuk'taki düşüş hala şiddetle devam ediyor. Melo çok kötü başladı, toparladı. Sneijder ise yorulana kadar didinen adamdı. İlk yarıda rakip çok başarılı ve disiplinli oynadı. Orta sahayı çok çabuk geçti, topu kaybettiklerinde topun arkasına geçip G.Saray'a pozisyon vermediler. Bu yarıda en az iki net pozisyonları var.
İkinci yarıya Anderlecht golle başladı. 20 yaşındaki Praet topu çekti, öyle iyi vurdu ki aslında Muslera'nın da yapacağı pek bir şey yoktu. Bu dakikadan sonra G.Saray baskı kurmaya çalıştı ama anlayamadığımız Anderlecht'in manasız paniği ve inanılmaz top kayıplarıydı. Aslında 1-0'dan sonra Anderlecht biraz top tutabilse ya da akıllı çıksa Galatasaray'ı darmadağın ederlerdi.
Burak yırtınıyor, sağa sola gidiyor ama istediği topları alamıyor. Aldığında da eziyor. Dedik ya G.Saray topyekün bitik durumda. Ama futbolun adaleti yok. Maç bitti, bitecek derken sahneye Chedjou çıktı. Bir stoperin hiç olmaması gereken bir yerde topu aldı, sıfıra kadar indi o anda yakın kale direğine 7-8 metre uzaktaydı ve topu çıkarıp Burak'a 'al da at' dedi. Maç boyu hatayı yapan G.Saray ama bu pozisyonda defansif bir hatayı ilk kez yapan Anderlecht İstanbul'dan 1 puanla ayrıldı. Sonuçta Galatasaray hak etmediği bir puanı kazandı. Ama Şampiyonlar Ligi'nde adamı bu futbolla darmadağın ederler.
Macar hakem fazla büyük hatalar yapmasa da iyi bir hakem değil. Gelebileceği yerler maksimum buraları. Üstelik çok deneyimsiz.
Erman Toroğlu: 88 hafta bekleyin bir şey olmaz!
Hani bir laf vardır ya "Futbolun adaleti yoktur" diye, dün onu yaşadık. Bu G.Saray futbolun adaleti cümlesinin negatifinden faydalanarak maçı berabere bitirdi. Yani dün gece Anderlecht'e yazık oldu. "G.Saray'ın oynadığı oyun ne" diye sorsanız, cevap vermek için kendimi zorlasam, tam saha pres mi, yarım saha pres mi, dörtte bir saha pres mi, defans futbolu mu, hücum futbolu mu desem. Desem oğlu desem... Karşılığında cevap bulamıyorum. Galatasaray'ın oynadığı oyunun bir tek cevabı var; orta oyunu. Anderlecht ile Anderlecht oynadı, G.Saray seyretti.
Aslında bu, grupta 3.'lük maçıydı. Arsenal kadrosuna göre belki iyi oynamıyor ama Dortmund ile ikisi grupta 1-2 olur gibi gözüküyor. Anderlecht ile G.Saray'a bakarsak, üçüncü Anderlecht olur. Bu yapılan tarafsız bir yorumdur.
G.Saray'ın santrforu Burak Yılmaz, uzatmada gol attı. Ama sahada öyle işler yaptı ki milleti adeta çıldırttı.
Artık Burak'ın ofsayta düşmesi için bir şey yazmaya gerek yok. Ama bir hücumcu, rakip ceza alanı içinde, takımı hücum ederken rakibe faul yapıyorsa, ben o futbolcuya 'pardon!' derim. Rakip takımda santrfor oynasan, "Allah senin gibi santrforu başımızdan eksik etmesin" derim. Zaten onun için de bu tip oyuncular Avrupa'ya gidemiyor. Çünkü orada sahaya çıkacak kadroya giremezler. Yedek kulübesi de dahil. Gol pozisyonuna giriyorsun, topa vuracağına penaltıya gidiyorsun. Neden? Çünkü Türkiye'deki hakemler seni böyle alıştırmışlar. G.Saray bu grupta 3. olur mu? Bu futboluyla olamaz gibi gözüküyor. Yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim; sahadaki futbol takımı, o kulüp yönetiminin aynasıdır. Yani dün gece bu takımın futbolu Ünal Aysal'ın icraatlarının sonucudur.
Maça bakın... Melo, Sneijder, Chedjou ve Muslera dışında geri kalan 7 kişi 'kaçak futbol' oynuyor. G.Saray'ın yediği golü dikkatle izleyin. Belçikalı oyuncu topu aldı, döndü, bir çalım attı, bir daha attı. G.Saraylılar karşısında gölge boksu yapar gibi. Özellikle de Selçuk... Bırak ayağınla müdahaleyi, rakibi elinle bile itemiyor. O da topa vurup gol yapıyor. Yeni bir teknik direktör için ben her zaman 8 hafta beklerim. Ama bu Prandelli'yi değil 8, hatta 88 hafta bekleyin G.Saray'a bir şey yapacağı fikrinde değilim. Bu biraz iddialı olacak ama maalesef öyle görüyorum.