Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

İdeolojik tarihle liberal demokrasi birlikte olamaz

Tabii ki bütün seçmenlerin "Siyasal Bilimler" veya "Anayasa Hukuku" konularında uzman olması mümkün değildir. Ancak gelişmiş toplumlarda kamuoyu oluşturan özgür ve özerk odaklar, bu konularda kavram kargaşasına düşmez.
Elbet "Doktrinleşmiş ideolojiler"i benimsemiş olanlar, her kavramı kendi açılarından sunar. "İdeolojik tarih" yazanlar da, doğal olarak geçmişi kendilerine göre yeniden şekillendirebilir. Ancak toplumların düşünce ve siyaset yaşamının sağlığı, özgür ve özerk odakların varlığına bağlı olarak gelişir. "Sessiz çoğunluk" denilen büyük kitle de, derin sezgisiyle, ülkenin geleceğinin kavram kargaşalarına kurban olmasını önler.
Tabii bu durum "Demokrasi"lerde böyledir.
Türk toplumu, Atatürk'ün ufkumuza açtığı, "Modernleşme", "Aydınlanma", "Çağdaşlaşma" gibi olguları bu şekilde benimsemiş, korumuş ve bugüne taşımıştır. Atatürk'ün yaşam döneminde yurtta ve dünyada yer alan konjonktürel gelişmelerin o dönemlerin günc el siyasetine yansıması olan "Tek seslilik" veya "Tek partililik" sessiz çoğunluğun verdiği destekle geçmişte bırakılmıştır.

LİBERAL
DEMOKRASİ
"Demokrasi" de, derin toplumun düşünce yapısında, "Laiklik" gibi, Cumhuriyet'in vazgeçilmez değerleri arasında yerini almıştır. Bugün aklı başında ve milletini tanıyan hiçbir politikacı, "Demokrasi" ve "Laiklik" karşıtı söylemlerle siyaset sahnesinde bir yere varabileceğini düşünemez.
Ancak demokrasi de, laiklik de, tanımlanmaları konusunda farklı yorumlara konu olabilir.
Bugün Türkiye, Kopenhag Kriterleri'ni benimseyerek ve gerek Anayasası'nı, gerekse yasalarını buna uyumlu hale getirmeye çalışarak, "Liberal demokrasi"yi kendine model olarak seçmiştir.
Liberal demokrasi, hukukun devletten de üstün olduğu, bireylerin hak ve özgürlüklerinin anayasa ile kutsandığı, çoğunluk karşısında azınlıkların varlıklarının ve haklarının da korunduğu, özel hayatların, özel mülkiyetin güvence altında bulunduğu bir demokrasidir. Hoşgörü ve çoğulculuk, kanun önünde herkesin ve her kurumun eşit olması, muhalefetin varlığı, kuvvetler ayrılığı gibi kavramlar, liberal demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Düşünceleri özgürce açıklamak, inanç ve ibadet özgürlüğü, serbest rekabet, şeffaf idare, liberal demokrasinin varlığının ön şartlarıdır.
Unutmayalım ki, "Liberal" olmayanlar da "Liberal demokrasi"yi savunmaktadır.
Örneğin Avrupa'da sosyal demokrasi, Marksizm'in bir türevi olarak, Marksizm'i revizyone etmek için oluşmuştur. Ama bugün Avrupa sosyal demokratları, liberal demokrasinin bekçileridir.

KUTSAL
BİLDİRİ
Avrupa Hıristiyan demokrat partilerinin kökeninde önce Papa 13'üncü Leo'nun sonra da Papa 11'inci Pius'un, yoksulluğa ve işçi sınıfının çaresizliğine karşı Katoliklerin kayıtsız kalmamalarını emreden kutsal bildirileri (Encyclical) vardır. Ama bugün Hıristiyan demokratlar arasında (Hollanda ve İsveç örneği gibi) Protestan olanlar da var. Bunlar, genellikle toplumsal hayatta muhafazakarlığı savunuyor. Örneğin çocuk aldırmak gibi konularda veya laikliğin yorumunda, gerek sosyal demokratlardan, gerekse liberallerden farklı düşünüyorlar. Ama "Liberal demokrasi" Hıristiyan demokratlar için de, siyasal çizginin ana öğesi.
Yani bir siyasi parti muhafazakar ve hatta mukaddesatçı olabilir ve liberal demokrasiyi de savunabilir.
Eğer demokrasiyi Cumhuriyet'e tehdit, inanç ve ibadet özgürlüğünü laikliğe karşı eylem biçiminde görmeyi bırakıp, bunları "Rejim tartışması" konuları olmaktan çıkarabilirsek, Türk halkının derin bilinci Türkiye'yi liberal demokrasiye taşıyacaktır.
Bunun için, özgür ve özerk düşünce odaklarının kavram kargaşalarını önleyecek aydınlatıcı çalışmalarına ihtiyaç vardır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA