Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Hepimiz Hz. Hüseyin'den yanayız

Muharrem ayındayız. Muharrem ayı Hicri takvimin birinci ayıdır. Hz. Ömer: Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye hicretini takvimin başı ilan etmiş; bir anlamda, "insanlığın kurtuluşunun tarihi budur" mesajını vermiştir. İşte bu kutlu hicretin 1433'üncü yılını kutluyoruz bu günlerde.
Hicret'in 61. yılında, Muharrem ayının onuncu günü yani, aşure gününde ise İslam tarihini yüzyıllardır derinden sarsan elim ve kahredici bir cinayet işlendi.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) öpmeye kıyamadığı torunu Hz. Hüseyin 55 yaşındayken, yanında 50'ye yakın akrabasıyla -ehlibeyt mensubuyla- şehid edildi. Mübarek başı koparıldı ve çağının en büyük günahkârlarından biri olan Yezid isimli zâlime takdim edildi.
Hz. Hüseyin zâlim diktatör olan Yezid'e biat etmediği, boyun eğmediği için takibata uğramış ve nihayet davet için Irak'a giderken Kerbela'da pusuya düşürülmüş ve hunharca şehid edilmiştir.
Hz. Hüseyin çirkin bir siyasi komploya uğramıştır.
Hz. Hüseyin ve ehlibeyt, siyasi otoriteye bir tehdit unsuru olarak görüldüğü için kalleşçe şehid edilmiştir.
Müslümanlar on dört asırdır bu cinayeti içlerine sindirememiş, bir türlü kabullenememişlerdir.
O günün Müslüman kılıklı siyaset hokkabazlarının iktidar uğruna nasıl bu kadar acımasız olabileceklerine bir türlü mana verememişlerdir.
Aslında anlaşılmayacak bir şey de yok! Bugünkü İslam coğrafyasına baktığımızda; her gün, aynı şenaatte -gaddarlıkta ve ahlaksızlıkta- olmasa bile yeni Kerbelaların yaşandığını görebiliyorum.
On dört asır önceki Kerbela'nın çocukları Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ailesi, torunları olduğu için benzerlerinden daha çok iç dünyamızı yakmış ve moral dünyamızı altüst etmiştir.
Peki Kerbela'nın bugüne taşıyacağı ders ne olabilir?
Muharrem onuncu günü, aşure günü, yani evladı resulün şahadet günü ne yapmak lazım. Gelin beraberce, soğukkanlılıkla bu sorunun cevabını arayalım.

Kerbela'daki zâlimler kimlerdir?
Önce bu sorunun cevabını verelim: Kerbela'nın tetikçileri iktidar uğruna, zevk ve ikbal uğruna her türlü dini ve gayri dini malzemeyi kullanabilecek olan zalimlerdir. Bunlar her çağda, her yerde olabilirler.
Bunların ilkeleri yoktur. Davaları yoktur. Din ve iman umurlarında değildir. Kutsal tanımazlar. Nefislerini ilahlaştırmışlardır. Nemrud'dan daha çok İbrahim (a.s.) düşmanıdırlar. Firavundan daha kurnazdırlar.
Onlar için öldürülen ha Hz. Peygamber'in (s.a.v.) torunu olmuş, ha sıradan biri olmuş önemli değildir.
Bunların meşrebi, mezhebi, cemaati, aidiyeti, yoktur.
Tarih boyunca hiçbir İslami grup, cemaat, mezhep, meşrep veya benzeri bir teşekkül bu cinayete taraf olmamıştır ve tarihi vebalini de kabul etmemiştir.

Kerbela'nın mazlumları kimlerdir?

Elbette öncelikle o gün orada şehit olan ehlibeytin asil evlatlarıdır. Ama tarih boyunca Yüce Allah'a, Hz.
Peygamber'e (s.a.v.), Kur'an'a inanan her türlü Müslüman Kerbela'daki cinayetin mazlumlarıdır. Çünkü Kerbela'daki cinayet, Müslümanların gönüllerinden daha çok sevdikleri Hz. Peygamber'in (s.a.v.) evlatlarına karşı işlenmiştir.

Bugün Kerbela'ya nasıl bakalım?

Her muharremde, her aşurada gözlerimiz elbette hüzünle nemlenmek ister. Elbette isyanla yanaklarımıza süzülmek ister. Ama bunların bir faydası olacak mı? Biz yıllardır Kerbela'yı her andığımızda kanlı gözyaşı döktük.
Döktük ama yine ibret alamadık. İbret nazarıyla bakamadık. O zaman ağlamak yerine, yas tutmak yerine -ki ne kadar yas tutulsa hakkıdır- yeni Kerbela'ların olmaması için; olayları akılla, şuurla ve vicdanla tartma noktasına gelmeliyiz. Ayrı ve gayrıdan uzak İslam'ın o sıcak, tertemiz kuşatıcılığında bir araya gelmeliyiz.
Kerbela'dan düşmanlık, sevgisizlik değil, birlik, dayanışma ve fedakârlık mesajları almalıyız.
Bugün ve hatta dün İslam coğrafyasında Kerbela zulmüne alkış tutan bir tane Müslüman bulamazsınız.
Bilakis Hz. Ali'nin evlatlarına yapılana için için isyan eden bir İslam coğrafyası var. Bütün mezhepleriyle, bütün meşrepleriyle.

Ve unutulmaz bir hatıra
Muharrem ayında aşura gününe doğru yaklaştığımız bu günlerde Hz. Peygamber'e (s.a.v.) ait bir hatırayı aktaralım. Aktaralım ki, ehlibeyti, Hz. Ali'yi, Hz.
Hasan ve Hz. Hüseyin'i tanımak ve sevmenin yolunun Hz. Muhammed'i sevmek ve tanımaktan geçtiğini bir daha hatırlayalım:
Hz. Ümmü Eymen anlatıyor: Bir gün Peygamberimiz (s.a.v.) abdest aldı. Sonra namaz kıldı. Bir ara ellerini kaldırıp dua etti. Sonra başını göğe doğru kaldırıp uzun uzun dua etti. Baktım, ağlıyordu. Yere doğru eğildi. O esnada beş yaşındaki torunu Hüseyin gelip sırtına çıktı. Dikkat ettim. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ağlaması arttı. Ben ve Fatıma bu manzaradan etkilendik. Doğrusu bir şey de anlayamadık.
Hayret ettik.
Ben sordum: Ey Allah'ın Resulü ne oldu size? Niye bu kadar ağladınız? O şöyle cevap buyurdu. Demin Cebrail bana geldi ve bu torunumun şehid olacağını haber verdi. (Semhudi, Vefaül Vefa, 1-2/469) Kerbela'nın şehidlerine selam olsun ve onların dedesi, Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimize sonsuz salat ve selam olsun.


YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA