Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Espriyle ciddiyet yapılır

Yaygın kanıya göre İngilizler sıkıcıdır. Pek de yalan değil. Londra gibi bir şehir düşünün ki, neredeyse bütün erkekler lacivert, siyah, füme takım elbise giysin. Bu ülkenin insanları hayattan bezmiş demez de ne karar verirsiniz?
Hele muhafazakârlığı sıkıcılığından da meşhur bu ülkenin 1960'larda Beatles'ı, mini etek ve Mary Quant'ı, daha genel olarak Brit Pop denilen akımı çıkarmasının, 1990'lardan itibaren bir kere daha dünyada tasarımın, modanın, gastronominin kısacası yenilikçiliğin merkezi olmasını nasıl açıklayacağız? Denebilir ki, senin sözünü ettiğin yenilikçilik sadece Londra'nın gerçeğidir, bu kent başlı başına bir ülkedir ve İngiltere'nin geri kalan kısmının onunla hiç ilgisi yoktur.
Yalan değil, kısmen öyle. Ama bütün bu sıkıcılık, muhafazakârlık gibi kavramların ardında ben bambaşka bir karakteristiğin yattığını düşünüyorum: ciddiyet.
Essex
üniversitesindeki mezuniyet törenini izlerken başka bir sonuca varmak olanaksızdı. Kabul ediyorum, bütün o cüppeler, kepler, hitap unvanları ve tarzları, selamlama usulleri, kapıdan giren akademik heyet için ayağa kalkış yöntemleri, diğer sembollerin kullanılışı biraz "sıkıcı", biraz "fazla", biraz "ağır"dı. Ama bu neyi değiştirir?
Rektörün yaptığı konuşmanın akıl, duygu ve mizah yüklü olmasını mı, herkesin mezunlara her türden coşkuyu göstermesini ve hatta aynı rektörün işin başında "bu salonda mezun olanlara hiçbir kısıtlama olmaksızın tüm coşkunun mümkün olan her şekilde gösterilmesini istiyorum" demesindeki inceliği mi ortadan kaldırıyor gerçekten her şeye hâkim olan ciddiyet?
Veya üç yıl orada okumuş olmasına karşın okuldan mezun olmamış şimdiki Avam Kamarası Başkanı'nın (Speaker) "onursal mezun" unvanını alırken yaptığı konuşmada boyunun kısalığıyla dalga geçmesini mi? Yoksa "herkes beni duyuyor mu" diye sorduktan ve olumlu cevap aldıktan sonra, "çok naziksiniz, son kere parlamentoda bunu sorduğumda 'evet ama duymayanlarla yer değiştirmeyi isterim' diyenler vardı" deyişindeki bilgeliği mi engelliyor ciddiyet?
Bırakın Allah aşkına. Tam tersini söyleyeyim. Ciddiyet olmasa bu düzey tutturulamaz. Baştan başa zekâ ve kültür unsuru olan esprinin doğabilmesinin tek koşulu ciddiyettir. Öteki laubaliliktir, sululuktur.
Basın bunun bir başka göstergesi değil mi? Günlerdir üstünde, içinde çalıştığım İngiliz basını dünyanın en ciddi gazetelerine sahip. Vakti zamanında dünyaya bulvar gazeteciliğini, magazinciliğin en ileri halini gösteren Sun gibi gazetelerde bile o ciddiyet kendisini bir yerden hissettirirdi. Şimdi açın bakın Guardian'ı, Times'ı, Observer'ı başka bir şey mi bulacaksınız?
Bir de bizim basına bakın. Birinci sayfaları en pespaye magazin batağında çırpınan, ağlayan çocuğun ağzına sokulan meme gibi çıplak kadın resimlerini milletin gözüne sokan, cinayet, katil, sirkat hadiseleriyle okur avcılığı yapan, dişe tırnağa dokunur bir tek düşünce yazısını basmayan "büyük basınımıza" bakın. 20 yıl bir gazeteyi yönetmiş genel yayın yönetmenlerinin yazdığı ve herhangi bir şahsi günlükte bile yer alamayacak yazıları köşe yazısı diye okura sunan, cinsel ilişkilerini ve hayatlarını anlatmayı marifet sayan, ötesinde de zaten marifeti olmayan yazarların meydana getirdiği bizim basına bakın. Daha doğrusu bakmayın. Biz sululuğun, laubaliliğin, yüz göz olmanın dememek için magazin dediğim şeyi ortaya koyup eser miktarda ciddiyeti onun içine yerleştiriyoruz. Oysa basın önce ciddiyettir. Diğerleri onun içinde soluk alıp verir.
Ne diyelim belki başkaları gülünecek hallerine ağlıyordur da biz ağlanacak halimize gülüyoruzdur. Tıpkı sürekli mutlu yaşayan deliler gibi...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA