Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Sokak lambası altında kitap okumak

ABD'de üst düzeyde bulunmuş, hâlâ da çok önemli işlerde çalışan, Türkiye'yi benden iyi bilen (çoğunlukla öyle oluyor zaten (!)...) bir Amerikalı dostuma "yahu" dedim, "sen değil miydin, Obama, bu işlerle alakadar değil, tarihe de Amerikan 'maksimalizmini' (haydi 'yayılmacılık' diyelim) ve 'eksepsiyonalizmini' (haydi 'bir tek o istediğini yapabilir' diyelim) bitiren adam olarak geçmek istiyor diyen? Ne oldu da şimdi yemedi içmedi kalkıp bölgede yeniden savaş başlattı? Üstelik daha işin başında yüzüne gözüne bulaştırıp yanlış hedef bombalayarak 70 Irak askerini öldürdü. Nedir bu iş?"
Dostum, biraz mahcup, ama her fırsatı kara dönüştürmeyi bilen Amerikan pragmatizminin gözlerine yerleştirdiği cinlikle çok kısa iki cevap verdi. Haklıydı; işi çoktu, bölgeye koşturması gerekiyordu: "Neo-con'ların etrafında yarattığı baskıya dayanamadı; bir de, bölgeyi yeniden tanzim etme kararı alındı..."
Fırsatı kaçırmayarak, "peki, dedim, daha yaz başında benimle iddiaya girmiştin, neredeyse bütün paran üstüne, Hillary Clinton seçilir diye, o ne oldu?"
Telaş içinde çantasını toplarken, "seçilmesi zorlaştı, gerçek, seçilirse, Cumhuriyetçiler aday çıkaramadığı için seçilir; ama unutma, Obama bunu yapmasaydı hiç seçilmezdi..." dedi, ben "dur" falan derken taksiye atlayıp gitti...
Amerikalı dostumun bu cevapları her şeyi kapsamasa bile epey ipucu veriyor. Bilhassa, OD'nin yeniden yapılandırılması... Anlamak zor değil. Kuzey Irak'ta, Kürdistan bölgesi yeteri kadar belirginlik kazanmayan bir statüde. Türkiye'nin o bölgeyle ilişkileri ve dolayısıyla içeride Kürtlere dönük politikaları beklenmedik ölçüde iyi. Esad, devrilemedi. İran ve Rusya, biri bölgenin içeriden, diğeri dışarıdan iki suskun ama derin ve büyük gücü olarak sessizliğini ve dikkatini koruyor. Hele Rusya'nın Esad'la olan ilişkisi malum.
Bu şartlar altında ABD, çok belli ki, gene yanlış bir hesap ve hamle yaptı ve bölgeye müdahale etmeye başladı.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Evet, İşid, neredeyse her şeyi olan bir terör örgütü. Yıllardır orada şekilleniyor. Ama İşid, neticede birkaç bin kişilik bir kuvvet. Kontrol alanı zayıf ve sınırlı.
Hepi topu bu olan bir örgütü şimdi böylesi büyük müdahalelerle, hava kuvvetleriyle vurup kare kuvvetleriyle püskürtmek pek de o kadar "fonksiyonel" bir girişim gibi görünmüyor. Yapılıyor, yapılacak, o belli. Fakat İşid'in aslında doğrudan ve dolaylı olarak tehdit oluşturduğu iki unsur Kürtler ve Türkiye'dir. Kobani'de sıkıştırılmış ve katledilmekten korkan bir Kürt kitlesi var, bir de onun Türkiye'ye dönük baskısı. Dolayısıyla bu konuda öncelik İşid değildir. Öncelik Türkiye'dir. ABD bunu ne kadar idrak ediyor, bu konularda biraz daha ayrıntılı bilgiye ihtiyacımız var.
Bu muhakemenin uzantısı şu: hava operasyonu ve bölgeye dönük ABD müdahalesi İşid'i bastırsa bile, o coğrafyanın ve kültürün radikalleşmesini engellemez, artırır. İşid biter başka bir örgüt onu ikame eder. Bugüne kadar böyle gelindi. Son aşamada, adı ve amacı ne olursa olsun, bir ülkeye müdahale eden ülke işgalci konumuna düşüyor ve problem de orada başlıyor.
Türkiye bu denklemde en önemli unsur. Nasıl olmaz? İşte yukarıda belirttim bir nedenini: kapıya dayanmış insanlar, kapıdan içeri girmiş insanlar. Geleceği çok belirsiz bir coğrafya. Ve daha değişik bir pencereden bakarsanız hiç çözülmeyecek sorunlarla yüklü bir bölge. Arap- İsrail çözümsüzlüğü bir tarafta, Sünni- Şii çözümsüzlüğü bir başka tarafta.
OD'ye tamamen dışarıdan yaklaşanlar sokak lambası altında kitap okuyanlara benzemiyor mu?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA