Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Cinsel tercih ve anayasa

Güncel tartışmaların yakıcılığı "gelecek mimarisinin" tasarımcılarını da kuşatıyor.
"Uludere, tutuklu vekiller, özel yetkili mahkemeler, temel eğitim, tiyatrolar, kürtaj..." Anlık gündem değişimi öylesine yoğun ki... Biri sindirilemeden diğeri başlıyor. Haliyle "zihni bölünme" pekişiyor. Fay hatlarındaki kırılmaya "geleneksel değerler" refleksi de ekleniyor. Ve... "Yeni anayasa zemini zayıflıyor"...

***
Sivil anayasanın sadece iktidar partisinin asli işi gibi görülmesi de büyük yanılgı yaratıyor. İktidar kanadı, tabulara meydan okuyarak, gündemi belirleme gücünü kullanarak, milletin desteğini arkasına alarak zaten kendi yolunda ilerliyor. Üstelik 12 Eylül 2010 anayasa referandumu da AK Parti'nin savunduğu biçimiyle "demokratik dönüşümün" sigortası olma özelliğini sürdürüyor. Kısa süre önce yurtdışı seyahatine katıldığımız Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, şu sözleri de bu durumu teyit ediyor:
"Masadan kaçan taraf olmayacağız. Baktık ki bu (yeni anayasa) çıkmıyor, Türkiye bir tarafa gitmiyor. 9.5 yılı nasıl getirdiysek öyle gideriz. Anayasa değişikliği ile anayasamız güç kazanmıştır deriz, bu güçle devam ederiz!"
***
Gelelim yeni anayasayı yazmak için kurulan Uzlaşma Komisyonu'nun çabalarına...
Halihazırda anayasanın belki de en kolay mutabakat tesis edilecek maddesi üzerindeki taktik manevra çok şey anlatıyor.
"Eşitlik" maddesinde partilerin savrulduğu nokta hem şüpheci yaklaşımdan hem de siyasi genetikten izler taşıyor.
"Cinsel kimliğe teminat", "etnik koruma", "ötekileştirmeye karşı tedbir" hatta "mahalle baskısına çözüm" anayasanın eşitlik maddesinde mi aranmalı? Bu kadar detaya inen korkuların giderilmesi mümkün mü? Veya CHP ve BDP'nin anayasal yaklaşımda yer vermek istediği söylenen "cinsel yönelim" için toplumda geniş ortak payda bulunabilir mi?..
Meselenin ilginç yanı bu vesile ile resmi rakamlara tahmini olarak yansıyan eşcinsel sayısının da belli olması: "Yaklaşık 15 bin." Ama kendini gizleyenler çok daha yüksek!
Anayasa, "azınlık haklarını" güvenceye almak, "farklılıkları gözetmek" zorunda. O halde nasıl bir çıkış stratejisi izlenecek?
Görünen makul çözüm, MHP'nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu'ndaki üyesi Konya Milletvekili Faruk Bal'ın önerisi olabilir:
"Hiç kimseye, hiçbir şekilde ayrımcılık yapılamaz!"
Ayrımcılık unsurlarının anayasada tek tek sayılması yerine, temel felsefenin ortaya konması yeterli.
***
Bu genel yaklaşıma rağmen, "madde gerekçeleri" de bir başka kriz noktası...
Gerekçede, ayrımcılık yaşanabilecek durumların sayılması veya Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara atıfta bulunulması bile dört partinin kurmayları için ikna edici değilse, orada durup düşünmek gerekiyor...
Kurucu iradenin, maddelerde kullandığı dilin yanı sıra, o maddeyi yazarken hangi saikle hareket ettiği de önemlidir. Hatta anayasa yargısı açısından maddelerin, gerekçeleri ile birlikte değerlendirilmesi beklenir. Açık uygulayagelişe rağmen yargının, anayasa metninin lafzı ile yetinip, ruhuna bakmayacağından şüphe ediliyor. Bu da sürecin zorluğunu ortaya koyuyor. İşte bu yüzden eşitlik maddesi anayasa yazımının sonuna bırakıldı.
Sözün özü...
Milli iradenin değişik çıkar, beklenti ve özlemlerin bir koalisyonu olduğu gözetilmezse yeni anayasa hayalden öteye geçmez...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA