Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Biri yer, biri bakmaz

Yadırganacak bir şey söyleyeceğim. Eskiden karşılaştıkça ruhumu okşayan sözcükler vardı: sol, sosyalizm, sosyal demokrasi, ilericilik, halkçılık, vb.
Artık pek duymak, görmek istemiyorum o tür sözcükleri. Yolumuz kesiştikçe ruhuma umut değil, öfkeyle karışık bir tedirginlik doluyor.
Çünkü öyle pis kokulu ağızlarda, öyle çamurlu sayfalarda yer ettiler ki... Zedelenerek, solarak, kirlenerek ucuzladılar. Sevmiş olduğum bir kadının itler arasında kucaktan kucağa dolaştırıldığını görmek gibi bir acı bu. O terslik dünya genelinde yaşandı; ama en şaşırtıcı boyutlara ulaştığı yerlerden biri maalesef bizim memleket.
Dolandırıcılık sicilini -enayi kurbanlarından biri olduğum içinçok iyi bildiğim bir "işadamı" herkesin içinde ve gözümün önünde "Ben sosyal demokratım tabii" diye konuşabiliyor.
Kötü ürünlerini pazarlama gayretkeşliğiyle herkese yaka silktirmiş, kaypaklığıyla ünlenmiş, jüri üyesi ve gazeteci tavlama çabalarıyla herkesi güldürmüş birine, tanıdığım en dürüst ve en "halkçı" rahmetlilerden birinin adını taşıyan ödül veriliyor.
Camiasında iş arkadaşlarınca "rezil" diye anıldığını çok kereler duyduğum, çıkarı için yaptığı ihbarcılık ve dalkavuklukların tanığı olduğum bir başka entrikacı, Cumhuriyet mitinglerinin kürsülerinde "sol" sloganlar atıyor. Yürüyüşlerde yine o, en önde. Elinde kocaman pankart...
Güleceğim ama, midem bulanıyor.

***

Sözcük anlamlarının da bulandırılması karamsarlığa yol açmamalı. Gelecek parlak.
Aslında, açık konuşmayı sürdüreceksek, gönlümdeki bir başka depremi de gizlememeliyim. Eskiden insanlığın vicdanına güvenir, o sayede er geç düze çıkılacağına inanırdım. Artık inanmıyorum. İnsanlığın vicdanı diye bir şey olmadığını fark ettim.
(Evet, jetonum biraz geç düşüyor. Dedim ya, serde enayilik var.)
Öyleyse niçin geleceği parlak gördüğümü sorarsanız... Onu da söyleyeyim.
İnsanlığın kolektif vicdanı yok ama, rota çizen bölümünde kendi çıkarını hesaplayabilecek akıl var. Bir yalın gerçeği o kesimin kavramakta olduğunu görüyor, rasyonel çıkarcılığına güveniyorum.
Eskiden üst sınıflar kendi refah ortamlarını toplumdan tecrit ediyor, gözlerin ve bilinçlerin uzağında saltanat sürebiliyorlardı. Teknoloji o ayrıcalığı hızla yok etti. Çağımızın düzeni boynu bükük serflere şato tepesinden bakan derebeylerinin rahatını sağlamıyor artık egemenlere.
Dünya birkaç katlı yapıya benzedi. En üstteki "rezidansta" yaşayanlar görülmemiş lüks içinde. Terasa inen helikopterle gidip geliyorlar. Ama yaşantı farkını büsbütün gizleme olanağı kalmadı. Bodrumdakiler bile çok şeyi görüyor, çalınan müziği duyuyor, barbekü kokularını alıyorlar.
Tepedekilerde akıl varsa onlara insanca yaşama fırsatı sağlarlar. Yoksa bodrumda baş gösteren bir bulaşıcı hastalık, çıkan yangın, patlatılan bomba kendi hayatlarını da kaydırır.
***

İstanbul'daki En Az Gelişmiş Ülkeler Forumu romantik bir girişim değil. Batı'nın aklını başına toplama çabalarının bir örneği. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun teşvikiyle düzenlendi.
Tablo berbat. On yılda bir yapılan toplantıların dördüncüsü bu. Çok yoksul ülke sayısı kırk yılda azalacağına katlanmış, 25'ten 48'e çıkmış. O sürede "en az gelişmiş" kategorisinden paçayı kurtarabilmiş ülke sayısı topu topu 3.
Facianın daha iyi anlaşılması için bireyselleştirelim istatistiği: Bir milyar insan günde bir buçuk liradan az parayla geçinmeye çalışmakta.
Atalarımız "Biri yer, biri bakar, kıyamet bundan kopar" demişler. İnsanların bakmakla yetinmesi zorlaştı artık. Yaklaşan kıyameti görmemek için kör olmak gerek.
On bin kişilik toplantının ev sahibi Türkiye'nin Cumhurbaşkanı "Durum yalnız ahlak açısından yanlış değil, siyasal bakımdan da tehlikeli" dedi. Körlüklerin giderilmesine yarar inşallah. Kıyamet tatsız bir olaydır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA