Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Erken Bayram yazısı..

Efendim bugün Bayram değil.. Daha Ramazan.. Ama Abbas, Bodrum Bale Festivali için yola çıktığından dükkân kapanacak yarın.. Gerçi Bayramın birinci günü döneceğim, ama ikinci günü pazartesi, zaten yazım yok, sizlerle son gün buluşabileceğiz ancak..
Anadolu'da Bayram'da buluşamayanların bir lafı vardır sonra.. "Geçmiş Bayramın" derler..
Ondan mülhem, ben de "Gelecek Bayramınızı şimdiden kutlarım" demek istedim..
Bodrum'a bale için gidiyorum ama, bir taşla iki kuş.. Ağbim Öcal ve kardeşim Kemal de orda olacak.. Pazar sabahı Kemal'le ağbimin elini öpeceğiz.. (Şimdiden yazayım da ağbim hazırlıklı olsun..)

***

Dün akşam üzeri bahçemde oturuyorum.. Olimpiyatlar beni 12-24 evde oturmaya alıştırdı ya.. Henüz dışarı çıkma havasına girmedim.. Ayaklarım otomatik eve sürüklüyor..
Bahçem ne kadar güzel..
Balım eve dönmüş.. Balım kim mi?.
Uzun hikâyeyi kısa yapayım. Benim bahçe Alkent'in en güvenilir yeri ya.. Mahallenin kedileri doğumlarını gelip gelip, bizim saklı köşelerde yapıyorlar.. Bu yıl da Sarı iki bebek yaptı. Biri kendi gibi bal rengi.. Öteki sarı beyaz..
Zeytinburnu'nda bulduğu yavruyu getirip bizim eve bırakan Nehir (Erdoğan), Zeytin'den sonra bunların da isim annesi oldu.. Bal rengi olana Honey, benekli kardeşine de Sunny dedi, kafiyeli.. Zeytin'in öyküsü de ilginçtir.. Yazmıştım..
Nehir doğum gününü kutluyor Ertekin'de.. Ben erken ayrıldım.. Eve geldim ki, Zeytin bizim bahçedeki salıncakta doğum yapıyor.. Annesine doğum günü hediyesi üç bebek.. Nehir'i hemen aradım, "Anneanne oldun" diye..
Yavruların ikisi erkek.. Mart gelince dama çıktılar.. Bir daha dönmediler.. Dudağının üzerinde ben şeklinde leke olan Cindy, 11 yıldır evin prensesi.. Neyse..
Bir sabah kalktık ki, Balım'ın durumu felaket.. Mama bir yana nefes bile alamıyor doğru dürüst.. Hırlıyor.. Ayakta duramıyor.. "Ercan" diye bağırdım.. Doğru bizim aile veteriner kliniğimize.. Ağız yara ve şiş.. O sıralar bahçede uçuşan devasa arılar var. Bunlar da uçan kaçan her şeye saldırıyorlar ya.. Arıyı kapmış, arı da sokmuş olmalı.. Teşhis o.. Mama yiyemediği gibi su da içemiyor.. Vücut susuz kalmış mı?.
"Ölmek üzere" dedi, hoca.. Haydi yoğun bakıma.. Serumlar takıldı.. İlaçlar verildi.. Üç gün sonra iyi haber geldi.. "Ölümden döndük.."
Bir hafta sonra da Honey, ben ona Balım diyorum eve döndü.. Anası ve kardeşi onu unutmuş. Önce dışladılar. Yanlarına yaklaştırmadılar.. Sonra koklaşa koklaşa hatırladılar. Aile yenide kuruldu..
İşte karşımda, Sunny ve Honey, nasıl keyifle boğuşuyorlar..
Hava yavaş yavaş loşlaşır, gölgeler uzarken, az ilerdeki Levent camisinden Ezan sesi geldi.. İftar zamanı.. Ayni anda, kiraz ağacımın üzerindeki ışıklar yanmaya başladı.. Ezan ve ışıklar ayni anda.. Nasıl ilahi bir görüntü..
Çocukluğumu hatırladım.. Bandırma'da.. Babam oruç tutardı hep.. Ben beş yaşındayım. İftar zamanı annem sofrayı hazırlar, babam baş köşeye oturur, beni de kapıya gönderirdi. Biz Paşabayırı'nda tepede oturuyoruz. Bandırma Camisi bayağı uzakta ama tam karşımızda.. Görevim minarenin şerefelerini kollamak, ışıkları yanar yanmaz babama haber vermek.. Top da atılıyor, ezan da okunuyor ama, duyulmama ihtimali var. O zaman ezan elektronik düzenle banddan değil, şerefede dönen müezzinler tarafından canlı okunurdu ve de harika olurdu.. Rüzgarla yaklaşır, uzaklaşırdı ses..
Yani topu, ya da ezanı kaçırmak pek mümkün değil ama babam bana bu ışığı gözleme işini niye verirdi acaba diye, o zaman düşünürdüm.. Yıllar sonra hayatı ve babamı tanıdıkça buldum..
Sorumluluk hissini öğretiyordu babam bana.. Ailenin bir bireyi olarak bir şeyi görev edinmeyi ve sorumluluğunu her seferinde ve zamanında yerine getirmeyi.
Kiraz ağacımın tam da ezanla yanan ışıkları bir ilahi mucize değil, bir bilimsel gerçekti aslında.
Bir alış veriş sırasında Koçtaş'ta görmüştüm, güneş enerjisi ile çalışan bahçe süslerini.. Kelebekler almıştım, rengarenk.. Kiraz ağacının dallarına kondurmuştum. Bütün gün bahçeden eksik olmayan güneş pilleri şarj ediyordu. Hava kararınca da, kelebeklerin içindeki minik ampuller otomatik yanıyorlardı..
Akşam, yani iftarın başlangıcı, orucun sonu güneşin battığı an değil miydi?. Akşam ezanı tam da o anda okunmuyor muydu İslam aleminde..
İşte güneşin son ışıkları gidince, güneşle şarj olan piller devreye giriyor ve ampulleri yakıyordu. Ayni anda da Ezan başlıyordu zaten..
Ezan.. Yanan ışıklar.. Çocukluğum..
Bayramınız kutlu, mutlu olsun!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA