Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

102 yıl yaşamak ister misiniz?

Victor Hugo için yaşam kesik bir cümledir ve 'insanın bu dünyadan göçerken hiçbir arzusunun gerçekleşmediğini söyler.' İnsanoğlu yine de, bu 'kesik cümleyi' uzatmak ister. Sonuna hiçbir zaman noktayı koyamayacağını bilse bile, birkaç cümle daha 'kurmaya' çalışır. O 'geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan ve arkasında güneş doğmayan kapıya' varışı ertelemek ister. Tüm hayal kırıklıklarına ve yaralarına rağmen. Velhasıl, uzun yaşamak isteriz. Sağlık ve afiyetle. Ancak bazıları ilk sözcükte yıkılır. Bazılarının ömrü paragrafa, kimilerinin ömrü de Alman filozof Gadamer gibi kallavi bir 'broşüre' dönüşür. Hans Georg Gadamer: Doğum tarihi 1900, ölüm tarihi 2002. Tam 102 yıl yaşamış. Bir arkadaşıma göre 'düşünürken, ölmeyi unutmuş!'

HEIDEGGER'İN TİLMİZİ
İtiraf ediyorum. Kendisinden haberdar değildim. Lakin, 'bir iki üç, daha fazla kesik cümle' şiarını destur edinenlerden olduğum için 102 yıl yaşadığını öğrenince, merakım kahve köpüğü gibi kabardı. Yorum bilgisine (hermeneutik) yaptığı katkılarla ünlü. Hakikat ve Metot adlı kitabını 60'lı yaşlarında yazmış. (Uzun yaşayacağını biliyormuş sanki!) "Anlamak nasıl olanaklıdır?" sorusuna takılmış. 'Ufukların kaynaşması' gibi afili metaforları var. Varoluşçu felsefenin önemli isimlerinden Heidegger'in tilmizi. Adamın yaşadığı döneme bakar mısınız? Almanya imparatorlukken doğmuş; 1961'de ülke Berlin Duvarı ile ikiye bölünmüş. 1989'da duvar yıkılmış, o hâlâ ortalıkta geziniyor! Daha 18 yaşındayken, 1918'de İspanyol gribi adı verilen bir virüs dünyaya yayıldı, sekiz ay içinde 20 milyon insan öldü. Sonra 1. Dünya Savaşı çıktı; 9 milyon insan hayatını kaybetti. 2. Dünya Savaşı tam bir cehennem! 40-50 milyon insan öldü. Arkadaş Nazi kamplarına, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışına, 1917 Bolşevik Devrimi'ne, Mao'nun 'Uzun Yürüyüşü'ne, Çin devrimine, Yunan İç Savaşı'na tanık oldu. Atom bombalarını gördü. Kapitalizmin tüm bunalım evreleriyle uğraşmak zorunda kaldı. Ay'a gidildi. İlk yapay kalp nakli yapıldı. Doğduğunda sadece fotoğraf makinesini biliyordu, öldüğünde video kamera, televizyon, bilgisayar, internet vardı. Biraz daha dişini sıksa twitter'ı da yakalayacaktı.

ACI ÇAĞI
Ancak insan biraz kenara çekilip düşününce, şaşırıyor. Bu nasıl bir hayat? 'Her insan ölümlüdür' cümlesinin 'her insan öldürülür' gerçeğine dönüştüğü bir dönem. Herkesin kendi ölümünü görme 'lüksünün' ortadan kaldırıldığı, tersine herkesi toplu mezarlara gönderen bir katliam çağı. Auschwitz, toplama kampları. Bu 'bombardıman' altında insan ruhu, insan beyni ne yapar? Bir insan bu kadar acıyı, bu kadar uzun süre nasıl taşır. İnsanın yüreği kanamaz mı? Ya teknolojik gelişmeler karşısında zihinsel dünyasının çeperlerini genişletmekten bitap düşmez mi? Her şeyi 'anlayabilir' mi? Anlasa da 'yorumlayabilir mi?' Siz böyle bir çağda yaşamak ister miydiniz? İnsanın aklına ister istemez Adorno'nun o günlerde sorduğu soru tekrar geliyor: "İnsan Auschwitz'den sonra yaşabilir mi?" "Bunca acıdan ve ölümden sonra hayat 'normal'e dönebilir mi?" Hayat 'normal'e dönebiliyor mu bilmiyorum. Ama görünen o ki, insan yaşayabiliyor. Gadamer yaşamış. Vahşete maruz kalanlar da, uygulayıcıları da yaşıyor. Sessiz kalarak, katlanarak, suça ortak olarak. Bazen vicdanı kanayarak, bazen de isyan ederek. Gadamer'e hasetim daha sonra acımaya dönmüştü. Ama uzağa gitmeye gerek yok. Çünkü bu ülkede olup bitenlere bakınca bizim de Gadamer'den farkımız yok. Son bir ayda olanların hızı bile baş döndürücü: Baykal'ın kaseti. CHP kurultayı, Kılıçdaroğlu. Hatay'da altı askerin ölümü. Gazze olayları. Galiba hepimiz birer 'küçük Gadamer'iz!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA