Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Emek Sineması nasıl olmuş?

Beyoğlu’nun simgesi gidiyor diye az üzülmemiştik. Biz hatıralarımızı, şehir de hafızasını mı kaybedecekti? GrandPera projesi sınavı geçmiş: Tarihi Cercle d’Orient binası nefes kesiyor, AVM kültür-sanat ağırlıklı, Emek’in ise eksiği yok, fazlası var. Gezdik, gezdirelim...

Emek Sineması konusunda ne düşünüyorsunuz?
A) Beyoğlu'nu Beyoğlu yapan simgelerdendi, şehrin tarihiydi, olduğu gibi korunmalıydı.
B) Fazlasıyla köhnemişti, rekabet şansı kalmamıştı, daha bile önceden müdahale edilmeliydi.
Yurtdışı seyahatlerinde en gıpta ettiğimiz hallerden biri bu: 1700'lerin sonundan beri işleyen pastane, 1800'lerin başından beri çalışan restoran... 200 yıllık şapkacı, 150 yıllık kitapçı... Kimleri kimleri ağırlamış yüzlerce yıllık tiyatro sahneleri, müzik kulüpleri, kafeler, dükkânlar.
Şehre kimliğini kazandıran; taşınmadan, çehresi değişmeden durup güven veren asırlık çınarlar...
Hayıflanır dururuz: Onlarda var, bizde yok.
Çocukken peş peşe iki profiterol kaçamağı yaptığımız İnci Pastanesi kapanırken boğazımız kurur. Kelebek Korsecisi hatıradır, hafızadır, hiç alışveriş yapmasak da renktir.
Ama işte mesele de burada: Hayatı da kendi hakikatleri yönlendiriyor.

DÜNYANIN EN GÜZEL KADINI
Bizde şehir kültürünü korumaya dair en hararetli tartışma, Emek Sineması etrafında döndü. Semtin tarihiydi, sembolüydü, kültür varlığıydı.
Kimse yerine AVM yapılmasını istemiyordu, nakledilse de o eski ruhu kaybedecekti.
Sinema yazarları kadar olmasa da, hepimizin anıları vardı. Babam, 1950'lerin başında adı daha Melek Sineması'yken, Büyük Caruso'yu da, Rüzgâr Gibi Geçti'yi de defalarca izlemişti. Emek adını aldıktan sonra (Müsebbibi işletmeci Emekli Sandığı) gösterilen ilk film olan Dünyanın En Güzel Kadını'nı seyrettiğinde henüz annemle tanışmamıştı, dünyanın en güzel kadını ona göre Rita Hayworth ama filme göre Gina Lollobrigida'ydı.
Hangi birini saysak dedirten sayısız vizyon ve festival filmi... Kimimizin ilk el ele tutuştuğu salondu. Ama o kalp çırpıntısı, baş döndürücü barok ve rokoko bezemelere, büyüleyici sahne ve tavan süslemelerine hayran olmamıza mani değildi.
Film süper olmasa da, atmosfer telafi ederdi.
Sonra büyüdük. Koltuklar sırtımızı, kesif tuvalet kokusu burnumuzu ağrıtmaya başladı. En konforlusundan yeni salonlar varken...
Şimdi... Yani... Bari kendimize dürüst olalım: İlle de Emek'e mi gidilecekti?
Nostalji, gündelik hayatta bazen fantezi kalıyordu.
Tam bir 'hayaller-hayatlar' çatışması...
Bu haliyle gitmiyor ama kaybetmek de istemiyorduk. Yıkımda içimiz burkuldu. Yazık, kim bilir ne biçim olacaktı...

PATEN HOKEYİ MODASI
Geçen hafta gezme fırsatı bulduk.
İnşaat halinin artık sonuna gelinmişti ve... Ne biçim olmuştu öyle! Nakış gibi!
Evvela şurada anlaşalım: "İstiklal Caddesi'ndeki Cercle d'Orient binasının içinde yer alan Emek Sineması" diye bir kalıp var hani. Yalan o! Yanlış. Emek, Cercle d'Orient'in içinde değil aslında. Şöyle:
İstiklal Caddesi'nin en şahane yapılarından olan Cercle d'Orient binası, İstanbul'a birbirinden kıymetli eserler kazandırmış olan ünlü mimar Alexandre Vallaury'nin işi.
Osmanlı devlet adamı Abraham Paşa tarafından 1881'de sipariş veriliyor.
Ev olarak!
1883'te, adını aldığı Cercle d'Orient yani Büyük Kulüp'e kiralanıyor.
Yıllarca Osmanlı'nın ileri gelenlerini ağırlayan etkin bir kulüp... Dönemin en havalı mağazaları, en prestijli terzileri burada...
Arka taraftaysa 'Skating Palace' diye bilinen buz pateni sahası bulunuyor.
Paten hokeyi gibi aktiviteler yapılıyor burada, evet, 19. yüzyıl sonu Beyoğlu'sunda!
Takip eden yıllarda bu arka alan parsel parsel satışa çıkarılıyor ve önce Skating apartmanı inşa ediliyor, sonra da İpek apartmanı. Gelelim o yanlışa:
1920'lerin başında, Cercle d'Orient binasının arka cephesini tamamen kaplayan, o 1. sınıf tarihi esere yapışık ayrı bir yapı 'adası' inşa ediliyor. Melek (Emek) ve yanan Opera (İpek) sinemaları 1924'te, işte şimdi yeni restorasyonla tamamen ayrılan o bölümde hayata geçiyor. pasta Cerc le d'OrIe nt Cercle d'Orient'a dönersek, Büyük Kulüp'ün 70'lerin başında Çiftehavuzlar'a taşınmasıyla bakımsızlık başlıyor, 83'teki yangın tuz biber oluyor. Sonrasında o güzelliğine, asaletine yakışmayacak 40 yıllık bir sefalet...
Fakat o ne güzellikmiş Allahım!
Remzi Buharalı mihmandarlığında gezmeye bu tarihi yapıdan başladık ve gözlerimiz kamaştı o tavan, duvar, kapı, baca, çerçeve süslemelerinden...
Nasıl bir ihtişam ama nasıl da bir zarafet o öyle!
Kim Remzi Buharalı? Devlet Opera ve Balesi genel müdürlüğü de yapmış olan bir trombon sanatçısı.
Niye onunla geziyoruz? Çünkü Emek Sanat ve Kültür Vakfı'nın başında.
Genel adı GrandPera olan bu işletmenin en tepesinde kim var peki? Ahmet Akbalık. 25 yıllık işletme hakkı olan patron, o.
İnsan buranın 'konut' niyetiyle ısmarlanmış olmasını kafasında tam oturtamıyor! O haşmetli ahşap kapılar, o derinlik, o hacim, o görkem...
Tam bir fakirhane! Ben diyeyim düğün pastası, siz diyin barok mimari, insanın öpesi, ısırası, çıtır çıtır koparıp yiyesi geliyor o kornişleri...
Önce-sonra fotoğrafları dehşet verici:
Mezbelelikten, muhteşemliğe...
Her tavanın farklı olduğu bu odalara en 'yüksek' markalar yerleşecek. Ve de sanatsal projeler...

KÜLTÜR SANAT AVM'Sİ
Şimdi bitişikteyiz; eskiden 'yapıştırılmış' diğer binada yani. Burası yemek katıyla, mağazalarıyla, bir AVM evet ama tiyatro salonu da olan, yarıya yakınını kültür sanata ayıran bir AVM. Girişe Madame Tussaud Balmumu Heykeller Müzesi gelecek.
Emek dışında irili ufaklı sekiz sinema salonu daha var. 54 kişilik en küçük boy, genç yönetmenlere alan açacak.
Ve geldik esasa: Beşinci kattaki Emek'e... İçeri girdiğinizde, önyargılarla vedalaşma zamanı geldiğini hissediyorsunuz.
1500 orijinal parçanın 1400'ü aynen korunup yeni yerine yerleştirilmiş, kalanı da aslına uygun üretilmiş. İhtişam bakî. Eksiği yok, fazlası var: Ergonomik koltuklar, son model havalandırma, esnetilip her türlü performansa imkân veren acayip sahne, mükemmel akustik... Ağlamayı, sızlamayı keselim ve emeği geçenlerin hakkını verelim.
GrandPera projesi, iki binayla da bu sınavdan umulmadık bir başarıyla çıkmış doğrusu.
Emek, pek çok muhalifi kazanabilecek nefasette olmuş ayrı, İstanbul da benzersiz bir tarihi eseri geri kazanmış. Kaderi Markiz'e benzemesin, bahtı açık olsun diye umalım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA