Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

29 Ekim 2014

Bugün Cumhuriyet bayramı...
Doksan bir yaşına gelmiş bir rejimi, Osmanlı'nın küllerinden doğmuş yeni bir ülkenin doğumunu kutladığımız, önemli bir bayram. Nasıl ayakta kalacağını bilemeyen bir rejimden, güçlü bir ülkeye ve ekonomiye doğru gelişen doksan bir yılın sonunda Türk milleti, bu anlamlı günü sevinerek, gurur duyarak, mutlulukla kutlayacaktır.
Ancak bu bayram, bir kesim tarafından kendisine güvenen, geleceğine gururla bakan bir toplumun kutlayacağı gibi kutlanmayacak, "Cumhuriyet tehlikede" havasıyla gerilim oluşturulmak istenecektir. Aynı kesim, sanki cumhuriyet rejimi sorgulanıyormuş, tehlikedeymiş gibi meydan okumalar ve hamaset dolu yazı, nutuk ve gösterilerle gündeme gelecektir.
Türkiye'de cumhuriyet rejiminin herhangi biçimde alternatifi bulunmamaktadır, bunu isteyen, ağırlığı olan hiçbir kitle mevcut değildir.
Osmanlı imparatorluğunu ihya etmek, yeniden hanedan oluşturmak Türkiye'nin gündemine gelmesi mümkün olmayan hususlardır
.
Sorun, cumhuriyet idaresi değil, aşırı merkeziyetçilik, demokratik hak ve özgürlükler alanının dar olmasıdır. Cumhuriyet, kuruluşunda Mustafa Kemal Atatürk'ün düşündüğü ve istediği, Osmanlı sonrasında toplumun kendisini yönetebilmesine olanak sağlayacağını bildiği rejimdi. Doksan bir yıl önce, Cumhuriyet değişik kanatlardan gelen tüm itirazlara ve muhalefete rağmen kabul edildi. O günden bu yana, bütün siyasi referanslarımız Atatürk ve Cumhuriyet kökenli olmayı sürdürüyor. Bu tarihi bir gerçek ve değişmeyecek.
1923'te, yanmış yakılmış ve nüfusunun büyük kısmı savaşlarda, göçlerde ölmüş, öldürülmüş bir toplumdan, kendisine inanan bir halk yaratmak çok zor bir görevdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bunu nasıl başardığını bizler de biliyor ve iftihar ediyoruz. Ancak onun neredeyse bir asır önce başarmış olduklarının, bugün yeterli olduğunu düşünmek mümkün değil. Cumhuriyetimiz kökleşti, ancak onu faziletli kılan demokrasimiz bir türlü "muasır medeniyetler seviyesine" yaklaşamadı.
Kimi başarılı, kimi başarısız bir dizi darbe yaşandı, meşru iktidarlar alaşağı edilebildi.
Laikliğimiz, bir özgürlük boyutu oluşturmak yerine, bir baskı aracı gibi kullanıldı. Cumhuriyet, demokrasi ve laiklik, bu toplumun temelinde eşit şekilde önem taşıyan üç unsurdur.
Cumhuriyetin en önemli unsurlarından biri olan "Yurtta sulh" ilkesine sahip çıkmak, siyasette şiddeti, demokraside askeri müdahaleyi reddetmekle başlar.
Bunların yapılmadığı, yapılamadığı rejimler de isimlerini "Cumhuriyet" koyabilirler. Bunun örnekleri de bir hayli fazladır.
Hem cumhuriyet olan, hem de laik rejime sahip Suriye, demokrasiyi tamamen toplum yaşamından sildiği için, bugün haberlerde dahi görüntülerine bakmakta zorlandığımız bir felaket yaşıyor. Cumhuriyetin fazileti, demokratik olmasından, kişi hak ve özgürlüklerini temel almasından gelir. Eksikliklerimiz daima, cumhuriyet öncesi de, sonrası da, "ötekileştirme" siyasetinden, merkeziyetçilikten, tek tip insan yaratma saplantısından kaynaklandı. Cumhuriyet, demokrasi için mücadele edildikçe, bu mücadele demokratik ilkeler ve yöntemlerle yapıldıkça, laiklik, özgürleşme anlamında kullanıldıkça gerçekten faziletlidir. Sürekli bir "olumlu" çaba gerektirir.
Bunun korkulacak bir yönü olmadığı gibi, cumhuriyetin gelişmesine, serpilmesine tepki göstermenin de herhangi bir "ilerici" tavırla ilgisi yoktur, çünkü cumhuriyet, bir "kalıp" değildir. Yaşayan, üreten, gelişen bir sistemdir. Bu Cumhuriyet bayramı da, gelecek nice daha demokratik, daha özgür günlerde yaşayacağımız bayramlar da hepimize kutlu olsun.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA