Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Yeni slogan: katillere özgürlük!

BU yazıyı Berlin'e gitmeden önce, çarşamba günü yazıyorum. Gazetede çıkıncaya dek herhalde neler yazılacak... Birçok yazarımızın bu olaya artık ilgisiz kalamayacağını ve isyan edeceğini düşünüyorum. Ama ben de yazmalıyım. Bir aydın, hatta sade bir vatandaş olarak yazmam gerekmiyor mu? Tüm o gerekli-gereksiz kavgalarımızı, magazin soslu tartışmalarımızı, karşılıklı ders alıp verme çabalarımızı bir yana bırakıp, sürekli bu konuyu işlemek şart değil mi? Evet, müjdeler olsun. Bir katilimiz daha serbest kaldı. Bu kez üstelik suçunu ağzıyla itiraf etmiş. "Evet," demiş, "16 yaşındaki kız arkadaşım Funda'yı cep telefonundaki bir mesaja kızıp 37 yerinden bıçaklayarak öldüren benim..." 3-5-10 yerinden değil. Tam 37 yerinden... Yani olayın hiçbir anında en küçük bir pişmanlık yaşamamış, en ufak bir tereddüt geçirmemiş, bıçağı, tam 37 kez indirmiş. Şeftali yarar gibi... Ve de bunu o yerin dibine batası Testere bilmemkaç filminden esinlenerek yapmış. Sanki gazetelere yansıyan o melek yüzün gerisinde, ruhuna şeytan girmiş biri var. Hıristiyan olsak, biz de bir 'ayin' düzenler, ruhundaki şeytanı kovarız. Müslüman olduğumuza göre ne yapacağız? Ayrıca yıllar boyu mücadele edip kalksın diye onca yazı yazdığım sinema sansürü yeniden konsun da, bu pislik filmlerin cahil halkımız üzerindeki olası korkunç etkilerini engelleyelim diye mi uğraşmalıyız şimdi de? Şu hale bakınız... 2005 yılında işlenen cinayetin soruşturması, her aşaması yasal olarak yapılmış. Üstelik çocuk daha ilk baştan suçunu itiraf etmiş, tüm ayrıntılarıyla anlatmış. Ama Yargıtay, adli tıp raporu eksik diye bozmuş. Mahkeme, eksikleri tamamlayıp aynı cezayı vermiş. Avukat yine temyiz etmiş ve dosya tekrar Yargıtay'a gitmiş. Uzun zaman karar çıkmamış. Avukat da yeni çıkan 102. maddeyi gösterip tahliye istemiş. Ve gelsin, bir katile daha özgürlük... Tıpkı Hizbullahçılar gibi de diyemiyorum. Çünkü onda en azından itiraf yok. Çok minik de olsa bir masumiyet olasılığı var. Tüm bunlar elbette kocaman bir skandaldır, bir hukuk faciasıdır. Ülkemizde tüm mahkemelerde asılı o ünlü söze, "Adalet Mülkün Temelidir" sloganına karşın, adalet artık iflas etmiştir. Yani mülkün (memleketin) temeli çökmüştür. Suçun cezasız kaldığı yerde hukukun kırıntısı var olabilir mi? Peki ama nasıl yaşayacağız bu ülkede? Hakimlerimize, Yargıtay, Danıştay veya adli tıp gibi hayati kurumlara güvenmeden nasıl yaşayacak, nasıl uyuyacağız? Suç ve Ceza'yı yazıp bu ikisinin uyumunu en edebi şekilde işleyen bir Dostoyevski'ye sahip olmamanın cezası mı bu? Ailece hangi korucuyucunun kanatları altına sığınacağız, kimin himayesini talep edeceğiz? Tüm bunlardan iğreniyorum, içim acıyor, yüreğim sızlıyor. Serbest bırakılan her katilin yeni Münevver'ler yaratacağı, adaletin en önemli işlevi olan caydırıcılığı yok ederek toplumun dengesini allakbullak edeceği düşünülmüyor mu? Ve de yasama, yargı ve yönetim mensupları, her skandaldan sonra halkın yüzüne bakmakta biraz daha zorlanmıyorlar mı?

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA