Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Fatih'e Ebul Vefa bulmak

Bu başlığı; "Ebul Vefa'ya Fatih Bulmak" olarak da kullanabilirdim. Ama o başlığı değil, "Fatih'e Ebul Vefa bulmak" başlığını seçtim, tercih ettim. Çünkü uygun olan başlık buydu. Nedenini de biraz sonra söyleyeceğim.
Anlatacağım olayı bir kısmınız biliyorsunuzdur. Bilmeyenlere de ben hatırlatayım. İbret verici bir hadise. Ders verici. Sarsıcı, hayret verici.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fetheder. Fetihten sonra İstanbul'un manevi büyüklerinden birisi olan Ebul Vefa hazretlerini ziyarete gitmek ister. Yanına arkadaşlarını alır ve Ebul Vefa'nın ev ve dergâhının bulunduğu semte gelir. Ebul Vefa'nın evinin önüne gelen Fatih, içeri girmek için kapıların açılmasını bekler. Fakat hiç beklenmeyen bir şey olur. Ebul Vefa'nın evinin kapıları kapanır. Fatih ve etrafındakiler hayret içindedirler. Açılması gereken kapı kapanır. Avludaki talebeler de hayretler içindedirler. Bir şey anlayamazlar. Koca Fatih'e kapılar kapanır mı? Cihanı titreten koca Fatih, Ebul Vefa'nın kapısında sessizce beklemektedir. Lakin bir anlam da verememektedir. Dışarıda Fatih, içeride ise Ebul düşünceler içindedirler. Fatih gözlerini göğe doğru çevirir. Derin ufuklara bakar. Gözlerinden akan yaşlar atının yelesini okşar. Dışarıda Fatih, içeride ise Ebul Vefa ağlamaktadırlar. Fatih'in dudaklarından şu cümleler dökülür. "Katillere, canilere, hırsızlara kapanmayan bu kapı bize niye kapanır ki! Zağanos Paşa, bizim suçumuz nedir? Biz canilerden daha mı günahkârız. Vefa sultan niçin bizi kabullenmez." Fatih bu tavrın sebebini merak etmektedir, diğer yandan da üzülmektedir. Zağanos Paşa bir an hamle yapar. "İçeri girip bunu öğreneceğim" der. Lakin Fatih büyük bir edep içinde; "hayır Zaganos" der. "Ebul Vefa hazretleri bizi kabul etmiyorsa elbet bir bildiği vardır. Demek ki huzura kabul edilecek duruma gelmedik henüz" der ve atının yularını çekip sarayına döner.

Ebul Vefa Fatih'i niye kabul etmedi?
Fatih, Ebul Vefa'yı göremez. Ziyaret edemez. Dergâha kabul edilmez. Neden acaba? Ebul Vefa'nın tavrını merak eden talebeleri üstadın huzuruna girip bunun sebebini öğrenmek isterler. Fatih'in döndüğünü öğrenen Ebul Vefa gözyaşlarını siler ve sessizce şunları söyler; "Fatih'in bizim yanımızda özel bir yeri vardır. Bizim ona büyük muhabbetimiz vardır. Onu dergâhımıza kabul etmedik. İki sebepten dolayı dergâhımızın kapısını Fatih'e açmadık.
Birincisi şudur: Fatih bu dergâha girer ve tasavvufun güzelliğini, manevi halin tadını alırsa korkarım ki tahtına bir daha dönmez. Biz, Fatih'in Fatihliğine muhtacız, dergâhımızdaki talebeliğine değil. Fatih, Fatih olarak kalmalıdır. Eğer o tahttan inerse İslam ümmeti çok şey kaybeder.
İkincisi şudur: Fatih bizim dergâhımıza gelipgider, dergâhımızdaki manevi hali görürse korkarım ki her türlü iyiliği ve yardımı bize yapar. Her türlü himmeti bizim dergâhımıza döker. Sadece bu dergâha çalışır. Diğer Müslümanları ihmal eder. Halbuki biz isteriz ki Fatih bütün ümmetin Fatih'i olsun, sadece bu dergâhın değil. İşte onun için biz Fatih'e dergâhımızın kapısını açmadık."

Ebul Vefa yürekliler arıyoruz
Bu çağda Ebul Vefa bulmak ne kadar zordur. Zordur, çünkü biz sürekli "bana, başkasına değil sadece bize" diyen manevi bir doyumsuzluğun ve hastalığın tokadını yemişiz. Ebul Vefa misyonu taşıyanlar, Ebul Vefa gibi davranmıyorlar. Onun gibi merhametli değiller. Onun gibi toleranslı değiller. Onun gibi diğergâmlıkla yoğrulmamışlardır. Onun gibi milletin yetimini, fakirini, mağdurunu, mazlumunu değil kendi etrafındakileri koruyorlar, kolluyorlar. Fatihler bulsak da, Ebul Vefalara hasret kaldık. Etrafınıza bakarsanız; Hz. Peygamber (s.a.v.) rahmetinin bizim tarafımızdan ne kadar daraltıldığını görürsünüz. Yarım asra yakındır biz böyle bir derde tutulmuşuz. Böyle bir nefsani, maddi hastalığa yakalanmışız. Doğudan batıya, bütün İslam âlemi olarak, bu derde müptela olmuşuz. Onun için fedakârlığımız, birbirimize sevgimiz, affediciliğimiz, velhasılı güzel olan bütün alışkanlıklarımız hoyratça harcandı. Öz dağıldı, temel sarsıldı, zemin kaydı.
Peki problem nedir? Niye böyleyiz? İslam âleminin hatası nerededir? Bence problem bizim dine bakışımızda düğümleniyor. Biz şuna inanıyoruz; manevi büyüğüm, benden razı olursa ben cennetin kapısını açmış olurum. Allah bana özel muamele yapar. Böyle zannediyoruz. Dini bu kadar biliyoruz. Kur'an'ın ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) anlattığı dini değil, diz çöktüğümüz yerde bize anlatılan dini esas kabul etmişiz. Maalesef.
Manevi büyüğümüz de çoğu kez; güç, kuvvet ve kudreti dert edinmiştir. Yüce Allah'ın kulluğuna, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) talebeliğine değil, kendi eşiğinin hizmetkârlığına eleman aramaktadır. Onun için; geniş yürekli, azim imanlı, halkı için yanan, her kelimei tevhidi getireni rahmet kanadının altına alan, tasavvufun mahfiyet damarına yaslanmış, Cüneyd yürekli, Rabbani bakışlı, Geylani sözlü, Nakşibent himmetli, Mevlana hikmetli, Yunus takvalı, Yesevi muhabbetli çağdaş Ebul Vefalara muhtacız. İnanıyorum ki, Fatih gibi duranlar, Ebul Vefa yüreklileri bulamamaktan mahzundurlar.
Sessizce ve kimseyi hedef almadan, kimseyi suçlu ilan etmeden, işaret parmaklarınızla suçlu ve muhatap aramadan ve belki de suçlunun siz olabileceğinizi varsayarak sakince düşünün, etrafınıza bakınız ne kadar doğru dediğimi görürsünüz.
Bir de, yüreğinizin ve vicdanınızın bir tarafına şu cümleyi yerleştirmeyi hiç unutmayın. Hz. Peygamber (sav) çok sevdiği nazenin kızı Fatıma'ya şöyle fısıldıyordu: "Kızım Fatıma! Muhammed'in kızıyım diye rahat olma. Namazına dikkat et. Vallahi baban Muhammed mahşer gününde senin için hiçbir şey yapamayabilir."
Ne dersiniz, bundan öte bir söz olabilir mi? Söyleyebilir misiniz, kim Hz. Peygamber'den daha yetkin kılınmış olabilir? Var mı mahşerde ondan daha büyüğü? O diyor ki, kızım senin için bir şey yapamayabilirim. Yani Rabbımın müsaade ettiği kadarınca bir şey yapabilirim. Şefaat edeceği kesin olan Allahın Resulunun bu uyarısı son derece sarsıcı mesajlar taşıyor. Kendini mahşerin sözcüsü sayanlara çekidüzen veren bir uyarı. Bundan ötesi var diyene itibar edebilir misiniz? Rabbim bize merhamet etsin ve yüreklerimizi Hz. Peygamber'in yüreğine benzetsin...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA