Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Diyarbakır Paris olmaz, CHP'liler

CHP'nin "yeni" ve güçlü bir parti olmasını içtenlikle istiyorum. Bunu Türkiye'nin demokratikleşmesi için diliyorum. Bunları 1971 sonrasının 1979'a kadar devam eden CHP'si dışında bu partiyle hiç kaynaşmamış birisi olarak söylüyorum. CHP'nin yenileşmesi ancak ve ancak demokratikleşmesiyle mümkündür. Demokratik CHP, 28 Şubat'ın tortusundan arınmış, ordunun biçimlendirdiği dogmatik Kemalizme sırtını dönmüş, gerçek bir sosyal demokrasinin imkânlarını zorlayan ve onlarla bütünleşmiş bir CHP'dir.
Yeni CHP, 1990'lardan bu yana Türkiye'nin demokratikleşme örsünde döve döve biçimlendirdiği kimlik politikalarını, küçülmüş ve demokratikleşmiş devleti, sivil toplumu, geniş yığınların yeni hak taleplerini içine sindirmelidir ki, yeni olsun.
Bu CHP'yi bekliyorum. Nedenlerini daha önceki yazılarımda verdim. Böyle olmazsa 2011 parlamentosu 1954 parlamentosuna dönecek, AK Parti'nin ezici çoğunluğunu taşıyacaktır. Bu istenen bir durum değildir. Demokrasi birbirine denk güçlerin bir arada bulunduğu bir düzendir. Öylesi bir ortamı iktidar partisi de istemeyecektir. Gölge boksunun kimseye vereceği daha fazla bir lezzet yoktur.
Ama o "aranan" CHP'nin oluşması çok zor görünüyor. İmkânsız değil ama çok zor. Nedeni BDP Genel Başkanı'nın önceki gün yaptığı, bana göre tokat gibi olan açıklamada yatıyor. Kılıçdaroğlu, Diyarbakır'ı Paris yapacaklarını söylerken bu cevap geldi ve BDP Genel Başkanı "Bu eski bir özlemdir, aradan geçen sürede Diyarbakır Paris olmadı ama Amed oldu, CHP'nin bunu anlaması gerekir" dedi. Bir siyasal durum bundan daha veciz, somut ve gerçekçi biçimde özetlenemezdi. Sadece bu şarta bakarak dahi CHP'nin içinde yaşadığı toplumu, koşulları, siyasal ortamı anlamadığını söylemek gerekmez mi? Anlaşılan CHP sadece bir başka görüntü ve görünüş içinde eski CHP'nin bir uzantısı olacaktır.
Ama CHP insanı daima iki ölümden birisini seçmek zorunda bırakan bir partidir. Şimdi düşününüz ki, BDP'nin çok muğlak bir biçimde öne sürdüğü "sol ittifak" düşüncesine sarılan CHP yönetimine tepki uzaktan değil, dünkü Genel Başkan Deniz Baykal'dan geliyor. Baykal, hiç değilse kendisiyle ve CHP'nin batmasına yol açan politikasıyla tutarlı olarak bu ittifakı daha doğmadan reddediyor. Bu kadar muhafazakâr, hatta mutaassıp bir anlayışa karşı yeni yönetimi desteklemeyip de ne yapacaksınız ama o yönetimin durumu işte ortada.
Şimdi gelelim sol ittifaka. Bunun yapılması bana göre zaruridir. Sol yeni tezler etrafında bir araya gelmeye, bunu toplumsallaştırmaya muhtaç, hatta mahkûmdur. Bunu idrak etmekte midir, bilemem. Öte yandan "o tezler neleri içerecek?" sorusu da başlı başına bir muammadır. Bugünkü dünyada sol, klasik değerlerin ve iddiaların ötesinde neye tekabül ediyor sorusunun yanıtını henüz bilmiyoruz. Buna karşılık Türkiye'de böyle bir sol ittifakın güçlü bir zemini olduğunu belirteyim.
O zemin demokrasidir. Sol yeterince farkında değil ama 1990 sonrasında Türkiye'de geniş kitleler, haklı-haksız, doğru-yanlış, solla demokrasi arasında bir tercihte bulundu ve demokratikleşmeyi yeni bir öncelikle sınıfsal çatışmanın ve talebin önüne geçirdi. CHP bu kadarını bile kavramadı. Sol değil ama demokratik bir parti olabilirdi o da olmadı.
Gerçi bu yakınılması, dövünülmesi gereken bir durumdur ama aynı zamanda CHP için altın bir fırsattır. Çünkü, CHP önümüzdeki onca kısa bir sürede sollaşmaz, hele hiç mi hiç solculaşamaz ama CHP demokratikleşme kulvarında çok ileri gidebilir ve bu ona yepyeni ufuklar açabilir, toplum nezdinde onu çok farklı bir noktaya taşıyabilir. Sol ittifak içinde yer almasa bile bu ona bir güç katar, ona bir yeni kanat takar.
Ama CHP'liler, bunun yolu Diyarbakır'ı Paris yapmak hamhayalinden geçmez. Diyarbakır gerçeğini anlamaktan geçer.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA